Harvard Tıp Profesörü Gökhan Hotamışlıgil, koronavirüsle mücadele ve aşı
çalışmaları konusunda açıklamalarda bulundu.

Cumhuriyet'ten İpek Özbey'e
konuşan

Hotamışlıgil'in açıklamaları şu şekilde:

Delta varyantıyla başlayalım istiyorum. Dünyada pek çok ülkede hızla
yayılıyor. Birçok ülkedeyse üçüncü dalganın başlamasından endişe duyuyor. Daha
yeni Avustralya'da birçok kentte sokağa çıkma yasağı geldi. Aşı bulundu ama
varyantlar bizi bırakmıyor. Neden?

Birinci sıkıntı enfeksiyonun devam ediyor olması. Bu virüsün ne kadar çok
insana hastalık yapma şansı varsa mutasyona uğrama şansı da o kadar artıyor.
Delta varyantı belki de şimdiye kadar ortaya çıkan en problemli varyant. Kedi-
fare kovalamacası gibi düşünün, bu varyantın da ortaya çıkma sebebi
enfeksiyonun kontrolsüz şekilde muazzam boyutlara ulaşması. Virüs kendini çok
sayıda kopyalama şansı elde ettiği için, çok sayıda mutasyona uğrama ve
bazıları bu şekilde avantajlar kazanarak ortaya çıkma imkânı yakalıyor.
Delta'nın sıkıntısı yayılma hızından kaynaklanıyor ve etkin aşılanmış
ülkelerde bile enfeksiyonlar oluştuğu için endişe veriyor. Ancak, delta
varyantının öncelikli olarak yayılımı aşılanmamış ya da tek doz aşılanmış grup
içinde sürüyor. Çok hızlı yayıldığı için yüksek sayıda insana ulaşabiliyor ve
baskın hale geçiyor. Henüz hiçbir ülkede tam aşılama şu ana kadar başarılamadı
ama yüksek düzeylere ulaşıldı. Aşılı nüfus oranı yükseldikçe, bu enfeksiyonlar
kontrol altına girecektir.

Bir de Hindistan'da iki doz aşı olmuş birinde 'Delta Plus' görüldü

İki doz aşı olmuşlarda hâlâ enfeksiyon yapabiliyor. Fakat orada panik olmadan
önce unutmamak gereken bir şey var: Aşılanmış olanlarda hiç belirtisiz veya
çok hafif belirtili seyrediyor hastalık. Bence temel prensip hâlâ aynı.

Yani?

Dünya eğer aşılanma hızını kaybetmezse -ki bu Türkiye için de geçerli- artık
virüsün hareket alanı daralmaya başlıyor. Daralmaya başlayınca da yeni
mutasyonların ortaya çıkma olasılığı çok düşüyor. Bu tamamen sayı oyunu... Her
mutasyon, virüsün davranışını biraz olsun değiştirebilir. Ancak bu sonsuz bir
şey değil. Bir aşamadan sonra virüsün de artık çok fazla hareket alanı yok.

Mesela ben iki doz aşımı oldum ama toplumun yarısı olmadı. Risk altında
mıyım?

Bu her aşı için aynı değil. Şu anda mRNA aşılarından tamamen kaçan bir varyant
yok. Bu aşılar şimdiye kadar çıkan bütün varyantlara karşı da çok etkin bir
şekilde koruma profillerini korudu. Delta’ya karşı korumada hafif bir düşüş
var ama hâlâ çok önemli oranda koruyucu. Dolayısıyla en üst profile sahip
aşılara bakarsanız şu ana kadar varyantların bu aşıdan kaçması gibi bir
problem yok. Fakat bu aşının hızla toplumun yüzde 70-80'ine yapılması
gerekiyor ki artık bu varyantların bulaşma ve yayılması engellensin.

Peki hep mRNA diyoruz. Türkiye'de 65 yaş üzeri ve sağlık çalışanları Sinovac
aşısı oldular. Şimdi bu aşıyı olanlara üçüncü aşı öneriliyor

Sinovac aşısı yeni çıkan varyantlara karşı daha fazla zafiyet gösteriyor. O
yüzden benim ve birçok uzman kişinin görüşü Sinovac olanların acilen üçüncü
doz olarak mRNA aşılarından birini olmaları. Türkiye'de Sinovac aşısı olanlar
yüksek risk grubu, yani 65 yaş üstü ve sağlık çalışanları ve diğer risk
grupları. Dolayısıyla bunu öncelik haline getirmek gerekiyor. Türkiye şu anda
günde 1-1.5 milyon aşı uyguluyor ki bu çok iyi bir rakam, bu hız 2-3 ay
arasında devam ederse o zaman sonbaharda virüsün yayılma alanını çok
daraltmamız ve salgını durdurmamız mümkün.

- Her yıl aşı olmamız gerekecek mi?

Şu anda öyle bir tavsiye yok. Fakat bu olasılık göz önünde bulunduruluyor.
Kesin olan bir şey; bu ilk koronavirüs salgını değildi ve ‘son koronavirüs
salgını’ da olmayacak! Fakat ben bu virüsün sürekli bizi yoklayacağı, türlü
türlü zamanlarda ortaya çıkacağını, yeni pandemiler yaratacağını düşünmüyorum.
Elde muazzam güçte bir silah, aşılar, var artık. Virüsün böylece
baskılanacağını, dolaşım alanının daralacağını ve tehdit olmaktan çıkacağını
düşünüyorum. Tabii bu etkin ve tüm dünyada aşılanmanın gerçekleşmesine bağlı
olacak. Dünyada bu konuda muazzam bir eşitsizlik var, hatta ülkelerin kendi
içinde bile eşitsizlikler var. Gelir kuşağı düşük ülkelerdeyse bu daha da
fazla... Eğer bu problem çözülebilir ve hızlı şekilde enfeksiyon alanı
daraltılırsa her yıl aşıya ihtiyaç olacağını düşünmüyorum. İkincisi eldeki
veriler bağışıklığın 6-8 ay gibi kısa bir sürede kaybolacağına dalalet
etmiyor. Henüz aşılar ile tecrübe 1 yıl civarında olduğu için daha uzun vadede
koruyuculuğun sürüp sürmeyeceğini kesin olarak bilmek mümkün değil, ancak
benim görüşüm en az 1.5 yıl, muhtemelen daha uzun süre aktif kalacağı.

Aşı bulundu ama bilgi kirliliği sürüyor. Hatta daha iki gün önce Türkiye'de
aşı karşıtları bir eylem düzenledi, hekimleri suçladı... Ciddi şekilde "Aşı
olmayın" diye kampanyalar yapılıyor

Üst düzey bir cevap verirsem bunu salgının kendisi kadar vahim görüyorum. Bu
davranış her yerde kamu sağlığını tehdit eder bir boyuta ulaştı. Önce ilaçlar,
sonra maske kullanımı, hatta Kovid'in kendisi ve son olarak aşı için üretilen
komplo teorileri gördük. Bunun sebeplerini düşünürken aklıma bazı şeyler
geliyor... Bunlardan biri bilimin hızıyla insanlar tarafından
içselleştirilmesi arasında çok büyük bir zaman farkı var...

Haklısınız, en çok söylenen bu, "Aşı aceleye geldi..."

Son 50 senede bilimde olan ilerleme bazı bilim insanlarını bile gelişmenin
dışında bırakabiliyor. Etkin aşıların böyle kısa bir sürede hayata geçmesinin
en önemli nedeni bu. Ancak; "Bu kadar hızlı şekilde nasıl aşı yapılabilir";
"Bu kadar hızlı yapıldı, çünkü önceden biliniyordu"; "Hazırlandı, zaten aşısı
da vardı"; "Aceleye geldi, ilaç şirketlerinin çıkarı olduğu için kurumlara
baskı yaptılar"; "mRNA teknolojisini bilmiyoruz" gibi bilim dışı gerekçelere
dayalı bir çok komplo teorisi üretildi. Bunların çoğu bilimsel gelişmenin
hızının anlaşılamamasından ve onun şüpheye dönüştürülmesinden kaynaklanıyor.

Peki nasıl yanıt vermek gerekiyor?

Salgın 2019'un sonunda başladı. Bir ay sonra bazı aşıların çalışmaları hemen
başladı. Hatta iki hafta içinde virüsün parçaları sentezlenmişti Amerika'da...
Daha sonra mRNA aşıları gündeme geldi. Bu tabii insanları şaşırtıyor, "Bir
ayda nasıl oluyor" deniyor. Ama o bir ay değil işte... Ondan önce bilime
yapılmış 30 senelik yatırım var. Tabii herkes bunu takip edemediği için
bilmiyor. Bu teknolojilere temel bilimlerden gelen çok büyük bir bilimsel
yatırım yapıldı. Elinizde kod olduğu zaman yeni uygulamalara hızla
geçilebiliyor, yani bir lego gibi bütünü hazırlanmış, bir parçasını
alıyorsunuz, yerine başka parça koyuyorsunuz. Geçtiğimiz 30-40 senede bu
uygulamaların temeli inşa edilmiş zaten. İkincisi pandemi gündeme geldiği
zaman bilim insanları arasında muazzam bir uluslararası işbirliği oldu, bilgi
ve yetkinlikler hızla paylaşıldı. İkincisi, yatırımlar konusunda da benzer
işbirlikleri ve uluslararası konsorsiyumlar oluştu. Hem şirketler, hem
vakıflar hem de devletlerin ortak gücü muazzam bir transformasyon gösterdi ve
tüm aşı adaylarına aynı anda yatırım yapıldı. Böyle bir şey bu düzeyde hiçbir
zaman olmamıştı. Herkes gördü ki kaybedecek vakit yok. Üçüncüsü de hepimiz
için biraz sürpriz ve şanslı olan bir durum; 2020'nin başındaki söylemlerime
bakıyorum, yüzde 60 etkili bir aşı hepimiz için bir başarı hikâyesiydi. Ama
ilk sonuçlar geldiği zaman yüzde 90+ etkinlik düzeyleri çıktı. Bunu
hiçbirimiz, hatta aşıyı yapanlar bile öngöremiyordu.

Aşı karşıtlarının diğer bir argümanı ise aşının ileride ciddi
komplikasyonlara sebep olacağı

Bu tamamen bilimden uzak bir argüman ve ağırlıklı olarak mRNA aşılarını
hedefliyor ama tabii ki bununla sınırlı değil (yani Kovid öncesinde de
komplocular diğer aşılar içinde böyle hikâyeler üretip dağıtmışlardı). Bu aşı
türünün daha önce kullanılmamış olmasına dayandırılıyor ve şimdiye kadarki aşı
tecrübelerini reddediyor. Büyük yanlışlıklar çok da ustalıkla sunuluyor.
İnsanların ikna olmaması mümkün değil. Bazı paketlerinde saygınlık
dekorasyonları olan insanlar da bu tür söylemlere katılabiliyor.
Komplikasyonlara gelince asırlardır bilinen bütün aşı komplikasyonları ilk 8
hafta içinde görülüyor. Onlar da genellikle alerjik ya da immün sisteme dayalı
bazı nadir etkiler veya bazı virüslerde antikorların istenilen şekilde
tasarlanmamasından kaynaklanan problemler olabiliyor. Ancak bunlar ilk
haftalar içinde görülüyor. Böyle uzun vadede görülen bir aşı komplikasyonu
yok.

'Sonbahara kadar maskeye devam, iç alanlarda dikkatli olun'

DSÖ bir açıklama yaptı, "Maskeleri çıkarmayın" dedi... Perşembe günü Türkiye
normalleşmeye geçiyor. Doğru bir karar mı, bundan sonra nelere dikkat
etmeliyiz?

Benim önerim toplumun yüzde 70'i aşılanma düzeyine ulaşana kadar tedbirli
tarafta olmak. Şu anda tüm önlemlerin bırakılması için aşılama oranı yeterli
değil. Şimdiye kadar birçok hata yapılmış olabilir, orayı tartışmıyorum ama
ayın başından itibaren gelinen nokta doğru. Kapanma doğruydu, ardından hızlı
ve etkin aşılama yapılmaya başlandı, bu da çok olumlu. Ancak bunun en az iki
ay daha sürmesi gerekiyor. İki ay sonra Türkiye'nin salgın kontrolü açısından
çok daha güçlü bir noktada olacağını düşünüyorum. Sonbaharın ilk aylarına
kadar maske takmaya devam etmek gerekiyor. Bir başka çok önemli konu, iç
alanlarda insanların birbirine maruz kalma risklerinin azaltılması. Büyük
toplantılar yapılmamalı. Çok erken davranınca bütün dünyada dramatik ölçüde
olumsuz sonuçlar olabileceğini gördük. Virüs üstel olarak büyüyor. Yani
katlanarak gidiyor. Boston'da 150 kişilik tek bir toplantının enfeksiyon
maliyetinin yüzlerce bin kişiye ulaştığını gördük...

İki doz aşımı olduysam da mı çok rahat davranmamalıyım?

Tabii ki iki doz aşısını olmuş insanlar bir araya gelebilirler ama binlerce
insanın kapalı salonlara girmesini veya çok yakın temaslarını doğru
bulmuyorum. Riskli buluyorum. Bu en son dönemeçte yaz önemli bir fırsat. Dış
mekânlarda, açık havada buluşulabilir. Dış mekânlarda bulaş riski çok çok
küçük. İç mekânları ise çok dikkatli kullanmak lazım. Havalandırmasına dikkat
etmek, yakın temastan uzak kalmak lazım. Bunlar olur ve aşılama hızımız
kesilmez ise iki-üç ay sonra rahatlarız.

Tam açılıyoruz ama müzik saat 00.00'da bitiyor... Duydunuz mu?

Duydum evet, anlaşılması zor. Ben anlayamadım yani...

'İlginç ve karmaşık'

Bağışıklık sistemi koronavirüsle nasıl mücadele ediyor? Kovid-19'da direnç
ne kadar etkili?

Kovid-19 çok ilginç ve karmaşık bir hastalık... Bireyler arasında çok büyük ve
bazen öngörülemeyen farklılıklar gösterebiliyor. Örneğin obezite, metabolik
hastalıklar, yaş gibi dramatik olarak hem hastalığın ağırlığını hem de ölüm
oranlarını etkileyen faktörler var. Fakat bu ormanın görüntüsü, oradan
ağaçlara geçersek bu farklılıkların moleküler mekanizmaları, hangi genetik
hassasiyetler ile oluştuğu, nasıl öngörülebileceği konularında henüz çok net
bilgiler yok. Ancak yoğun çalışmalar var ve sürecek. Şu anda insanlarda
genetik değişiklikleri inceleyen çok büyük çaplı genom tarama çalışmaları da
yapılıyor.. İkinci konu immün cevabın gücü ve cevap profili ile ilgili. Bu iki
tarafı keskin bir bıçak gibi...Örneğin interferon yanıtının zayıf olduğu
(genetik olarak veya henüz genetiği açıklanmamış olan) kişilerde hastalık ağır
seyrediyor. Fakat bu çok küçük bir analiz ve hastaların küçük bir bölümünde
açıklayıcı olabiliyor. İmmün cevabın uygunsuz olarak cevap verdiği kişilerde
ise sitokin fırtınası gibi reaksiyonlar bu sefer virüsün enfeksiyonu sonrası
problemlerin ağırlığı ve ölüm oranlarını etkileyebiliyor. Yani, başlangıç
döneminde zafiyet, gelişim döneminde uygunsuz şiddette bir yanıt, seyri
değiştirebiliyor. Son olarak, metabolik sistem ile virüsün yaşam ve davranış
biçimi arasındaki ilişkilerin de pek çok yeni sahalar açacağını ve yeni tedavi
yaklaşımları doğuracağını düşünüyorum.