Geçen yıl bu zamanlar ‘Bankada verdiğim sınav’ başlıklı bir yazı yazmıştım.
Bir dizi toplantı sonucunda verilen sözlerin birçoğu, sözü veren bankalar
tarafından tutuldu. Geldiğimiz noktada, kendi paramızı şubelerden çekebilmemiz
büyük ölçüde halledildi.
Fakat bu kez ATM sorunu başladı.
Son altı ayda ATM’den para çekemedim ama bu kez sıkıntının yazılım kaynaklı
olduğunu düşünerek bankaların ilgili kişilerine ulaşıp bir sonuca varmayı
düşündüm. Uzun uğraşlar sonunda, Twitter’dan ağzıma geleni yazmamla da
birlikte bir neticeye varabildim.
Yetkili biriyle görüşüp derdimi anlattım ve bir kez daha söz aldım. Bu durumda
görüyoruz ki, sorunlarımızı uzmanlarla konuştuğumuzda derdimizi kolayca
anlatarak hayat kurtarıcı çözümlere ulaşabiliyoruz. Telefonu kapatırken ilgili
kişilere ulaşmanın aslında ne kadar zor olduğunu ya da bazen benim gibi sorun
yaşayanların şikâyetçi olmadığını düşündüm.
Günlük hayatımızda da bunu saptamaya çalıştım. Bayrampaşa metrobüs durağının
merdivenlerinden düşmeniz için kör olmanıza gerek yok mesela! Çünkü merdiven,
üstü buz tutmasın diye lastik bir zemin malzemesiyle kaplanmış ama bu malzeme
paramparça olmuş. Basamaklar eğimli bir hale geldiği için kuru havada bile
ayakta durmakta zorlanıyorsunuz. İlgili yerleri aradım ve şikâyette bulundum
ama gören insanlar bundan rahatsız olmuyor mu yani? “Bu merdivenler neden
böyle” diye güvenliğe sordum, “Bizim işimiz değil, onunla şurası ilgileniyor”
deyip geçti.
Belediyenin, devleti yönetenlerin, kullandığımız bankanın asıl patronu biz
değil miyiz?
Bu defa şikâyetim yöneticilerden değil, yönetilenlerden. Daha iyisini istemek
ve rahat yaşamak hakkımızken neden bazı şeyleri görmezden geliyoruz ve
kendimizi önemsizleştiriyoruz? Bu düşüncelerle son durağa geldik, metrobüs
anonsları yine çalışmıyordu. Demek istediğim şu: Patronu olduğumuz şehirde,
kendimizi aynaya sunmazsak, görülmüyoruz.