Aynı yer, iki fotoğraf... Birini çeken, dönemin Orman Genel Müdürlüğü
bünyesinde Boyabat’ta çalışan ağaçlandırma şefi ve orman teknikeri Hikmet
Kaya. Şimdi 76 yaşında. Fotoğrafın çekim yılıysa ağaçlandırmanın başladığı
1980. Fotoğrafta görülen alanda topraktan başka hiçbir şey yok. İkinci kareyse
fotoğrafçı Aykut İnce’ye ait. Aynı alanın günümüzdeki hali. Göz alabildiğine
bir orman ve yemyeşil bir alan. Sihirli bir değnek değmiş hissi yaratıyor her
iki kareye aynı anda bakmak...
Ne var ki kolay olmamış bu inanılmaz değişim. İçinde emek, alın teri, sevgi ve
özen var. İlk fotoğrafı çeken, bölgedeki ağaçlandırma çalışmasını yapan, halen
de Boyabat’ta yaşayan Hikmet Kaya’ya “Bugün her iki fotoğrafa da baktığınızda
ne hissediyorsunuz” diye soruyorum. Önce biraz duraksıyor, sonra hafiften
gülerek şöyle diyor: “İnsanlar bugün bu iki resme baktığında mucize görüyor.
Bense mucize değil, emek görüyorum. O arazinin o hale gelmesinde alın terimiz
var. Oraya diktiğimiz 800 bin civarındaki ağacı terimizle suladık desek yanlış
olmaz. Zaten burada orman yapmak o kadar zor ki! Bölgemizin yıllık ortalama
yağış miktarı 388 milimetre. Türkiye ortalamasının yarısı kadar. Bu da
toprağın ağaç yapacak kadar güçlü ve verimli olmadığı anlamına geliyor.
Dikimle de bitmiyor iş. Oraya gözünüz gibi bakmanız gerekiyor. Ağaçların
hayatına sorunsuz devam etmesi için en az 15 yıl üzerine titreyip bakımını
yapmalısınız. Bizim bölgedeki başarımız yüzde 90. Yani tüm zorluklara karşın
diktiğimiz 100 ağaçtan 90’ı yaşıyor. Bu da çok büyük bir oran. O yüzden ben
her iki fotoğrafa da baktığımda bu ülke için hayırlı bir şey yaptığımı düşünüp
‘Boşa yaşamadım, vatana millete hayırlı bir şey yaptım’ diye içimden
geçiriyorum. Tabii ormana bakıp ‘Bunu nasıl başardım’ deyip birazcık da
gururlanıyorum.”
KADERİMİZ DEĞİŞTİ
Şaban Türk köyün muhtarlığını yapıyor. 40 yılda yaşanan değişimin bire bir
şahidi. Hatta kendisi de ağaçlandırma çalışmalarında yer almış. “Köyümüzün
kaderi değişti” diye söze başlıyor ve anlatıyor: “Çorak bir yerdi burası.
Köy içinde bile ağaç yoktu. Hayat
çok zordu o zamanlar. Temmuz, ağustosta dışarıda durulmazdı. Suyumuz azdı,
hayvan otlatacak ot bile yoktu yabanda. Şimdi her şeyimiz var. Çok emek
verildi. Burası bizim için çok önemli. Orman olmasa, hayat değişmese çok göç
verirdik, köy boşalırdı. Orman insanları çekiyor kendine. Şimdi buralar o
kadar güzel ki her yıl köye geri dönüp yerleşenler oluyor. Üstelik hayat
sadece bizim için de değişmedi. Eskiden in cin top oynardı, şimdi çakal,
tilki, kurt oynuyor, kuşlar cıvıldıyor. Hayvanlar için de barınak gibi orman
artık.”
TEK SORUN ÇÖPLER
Mesut Öztürk 28 yaşında ve ‘Orman İşletme’de çalışıyor. “Ben köyün eski halini
hatırlamıyorum, ormanla birlikte büyüdüm. Çocukluğumdan beri ormanın
içindeyim” diyor ve ekliyor: “Köyümü çok seviyorum, burası bana göre 10 numara
bir yer ve köyümü ormansız hayal edemiyorum. Fotoğraflardan gördüğüm eski hali
çöl gibi, orada yaşayamazdım.” İlçeye de yakın olan ormanın birçok insanı
çektiğinin ve ortaya ciddi bir çöp sorunu çıktığının da altını çizen Öztürk:
“En büyük derdimiz çöp. İnsanlar atıklarını 10 metre ilerisindeki çöpe
bırakmak yerine ormana atıyor. Bu, ormanımızın böceklenmesine, kirlenmesine,
canlıların zarar görmesine ve hatta yangınlara neden oluyor. Bunu gerçekten
aklım almıyor. İnsanlar biraz duyarlı olsun.”
KISA KISA
GEDİZ DELTASI’NDA ‘ÜREYEN KUŞ ATLASI’ ÇALIŞMASI TAMAMLANDI
İzmir’deki Gediz Deltası’nda her yıl on binlerce kuş ürüyor. Haziran ayında
tamamlanan çalışmayla deltada üreyen kuşlar kayıt altına alındı. Böylece 114
kuş türünün UNESCO Dünya Doğa
Mirası olmaya hazırlanan Gediz Deltası’nda ürediği tespit edildi. Bölgenin en
dikkat çeken türüyse üremek için özellikle burayı seçen flamingolar.