Rüzgara Karşı Yürüyen Adam" şiirine "Rüzgara karşı yürüyorum/Yamalı
caddelerinde bu şehrin" dizeleriyle başlayan [Nazım
Hikmet](https://www.hurriyet.com.tr/haberleri/nazim-hikmet), 20 Kasım 1901'de
Selanik'te doğdu.
Doğum tarihi nüfusa 1902 olarak kaydedilen şairin asıl adı Mehmet Nazım olsa
da edebiyat tarihinde "Nazım Hikmet" adıyla tanındı. Şair, Ran soyadını ise
sonradan aldı.
Dedesi Nazım Paşa'nın etkisiyle şiirler yazmaya başlayan usta kalem, yaşamının
ilk yıllarını ve şiire başlama hikayesini, yaptığı bir açıklamada şöyle
anlatmıştı: "Ben 1902 yılında, 20 Ocak'ta Selanik'te doğdum. Dedem valiydi,
şiirle ilgilenirdi. Annem ressamdı, birkaç yabancı dil bilirdi. Babam önce
elçilik, daha sonra üst düzey memurluk yaptı. İlk şiirimi 13 yaşındayken
yazdım. Bir yangını anlatıyordu. Ailem benim harika bir çocuk olduğuma karar
vermiş ve [şiir](https://www.hurriyet.com.tr/haberleri/siir) yazmamı telkin
etmeye başlamıştı. 15 yaşında bahriye okuluna verdiler. Deniz subayı yapmak
istiyorlardı beni. Okuduğum sınıf ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı sporla, diğeri
şiirle uğraşıyordu. Ben şairler tarafına düştüm. Okulda bize tarih ve edebiyat
derslerini ünlü Türk şairi Yahya Kemal veriyordu. Kedimi anlatan bir şiir
yazmıştım. Yahya Kemal, şiirimi okuduktan sonra kedimi getirmemi söyledi.
Tüyleri dökülmüş, çelimsiz bir kediydi. Yahya Kemal o zaman bana 'Bu kadar
allayıp pullayabildiğine göre, senden kesin şair olur.' demişti. 16
yaşındayken Yeni Mecmua'da 'Servilikler' adlı şiirim yayınlandı. Bu şiir
herkes tarafından beğenilmişti. 17 yaşında artık yazdıklarım ciddi ciddi
basılıyordu."
Usta şair, ilkokulu Göztepe Taş Mektep'te okudu, ardından Mekteb-i Sultani'nin
hazırlık sınıfına yazıldı. Ailesinin yaşadığı ekonomik sıkıntı nedeniyle bir
yıl sonra okuldan alınan Ran, Nişantaşı Sultanisi'ne kaydedildi.
**Yahya Kemal'in düzenlediği "Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?" şiiri 1918'de
yayınlandı**
Nazım Hikmet, ilk şiiri "Feryad-ı Vatan"ı 11 yaşında kaleme aldı. Denizciler
için yazdığı "Bir Bahriyelinin Ağzından" şiirinden etkilenen Bahriye Nazırı
Cemal Paşa'nın desteğiyle 1917'de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi'nden
1919'da mezun oldu.
Usta şair, Hamidiye kruvazörüne stajyer güverte subayı olarak atandı ancak
1920'de geçirdiği bir hastalık sebebiyle 1921'de sağlık kurulu kararıyla
askerlikten çıkarıldı.
Bu süreçte edebiyata ilgisini sürdüren Ran, yazdığı şiirleri büyük hayranlık
duyduğu Yahya Kemal'e gösterip, eleştirilerini aldı.
"Bir inilti duydum serviliklerde/ Dedim: Burada da ağlayan var mı? /Yoksa tek
başına bu kuytu yerde, /Eski bir sevgiyi anan rüzgar mı? / Gözlere inerken
siyah örtüler / Umardım ki artık ölenler güler / Yoksa hayatında sevmiş ölüler
/ Hala servilerde ağlıyorlar mı?" dizelerinden oluşan ve Yahya Kemal
tarafından düzenlenen, "Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?" şiiri, 1918'de Yeni
Mecmua'da yayımlandı.
[Nazım Hikmet Ran](https://www.hurriyet.com.tr/haberleri/nazim-hikmet-ran),
1920'de Alemdar gazetesinin açtığı yarışmada birincilik ödülünü kazandı.
İlk dönemlerinde adı "hececi" şairlerle anılan Ran, İstanbul'un işgal altında
olduğu günlerde, vatan sevgisini yansıtan coşkulu direniş şiirleri kaleme
aldı.
Usta şair, Milli Mücadele'ye katılmak üzere, 1921'de Faruk Nafiz, Yusuf Ziya
ve Vala Nurettin ile Sirkeci'den kalkan Yeni Dünya vapuruna gizlice binerek
İnebolu'ya geçti. Bolu'da bir süre öğretmenlik yapan şair, daha sonra Batum
üzerinden Moskova'ya giderek, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinde (KUTV)
okudu.
**"İstiyorum ki okuyucum bende bütün duygularının ifadesini bulabilsin"**
Usta şair, ne yazdığını anlamasa da Batum'da duyduğu Rusça bir şiirin
şeklinden etkilenerek serbest şiire ilgi duymaya başladı.
Moskova yolculuğu sırasında yazmaya başladığı "Açların Gözbebekleri" şiirinde
serbest ölçüyü deneyen Ran, yazdığı bazı şiirleri 1923'te "Yeni Hayat" ve
"Aydınlık" adlı dergilere göndererek yayımlattı.
Ran, serbest ölçüde Türk şiirinin ilk örneklerini verirken, bir makalesinde
şunları kaleme almıştı:
"Kafiyeli, vezinli şiir yazılmaz diyenler de kafiyesiz, vezinsiz şiir yazılmaz
diyenler de dar kafalıdır. Şiir öyle de yazılır, böyle de. Ben şimdi bütün
şekillerden yararlanıyorum. Halk edebiyatı vezninde de yazıyorum, kafiyeli de
yazıyorum. Tersini de yapıyorum. En sade konuşma diliyle kafiyesiz, vezinsiz
şiir de yazıyorum. Sevdadan da barıştan da inkılaptan da hayattan da ölümden
de sevinçten de kederden de umuttan da umutsuzluktan da söz ediyorum. İnsana
has her şeyin şiirime de has olmasını istiyorum. İstiyorum ki okuyucum bende
bütün duygularının ifadesini bulabilsin."
Moskova'dan 1924'te Türkiye'ye dönen Nazım Hikmet, Aydınlık dergisinde
yayımlanan şiir ve yazılarından dolayı 15 yıl hapsi istenince tekrar
Moskova'ya gitti.
**Toplumcu bir sanat anlayışını benimsedi**
Nazım Hikmet Ran'ın ilk şiir kitabı "Güneşi İçenlerin Türküsü", 1927'de
Bakü'de yayımlandı.
Cumhuriyet'in 5. yıl dönümü münasebetiyle çıkarılan aftan yararlanmak üzere
Temmuz 1928'de Türkiye'ye girerken yakalanan Nazım Hikmet, bir süre tutuklu
kaldı.
Usta şair, yazı kadrosuna katıldığı "Resimli Ay" dergisinde bir yandan
şiirlerini yayımladı, bir yandan da edebiyatın yerleşmiş değerlerine karşı
sert çıkışlar yaptı. Kendisini "sosyalist şair" olarak tanımlayan Ran, sanatın
amacı konusundaki tartışmada "Sanat sanat için değildir." diyerek toplumcu bir
anlayışı benimsediğini ifade etti.
İstanbul'da 1929'da basılan "835 Satır" şiiri, edebiyat çevrelerinde geniş
yankı uyandıran Ran, tam anlamıyla klasik de denilemeyecek ama biçimsel
bakımdan daha az deneysel bir şiir dili geliştirdi.
Şiirleriyle ilgili açılan pek çok davada beraat eden Ran, 1933'e kadar "gizli
örgüt kurmak" suçundan daha sonra ise "orduyu ve donanmayı isyana teşvik"
suçundan tutuklandı ve 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi.
**"Memleketimden İnsan Manzaraları" eserinde 17 bin mısra yazdı
**
Nazım Hikmet Ran, 1939'da, 17 bin mısradan oluşan "Memleketimden İnsan
Manzaraları" adlı eserini yazmaya başladı.
Genel Af Yasası'ndan yararlanarak, 1950'de serbest kalan şaire, Dünya Barış
Konseyi tarafından Picasso, Paui Rubeson, Wanda Jakubuurska ve Pablo
Neruda'yla birlikte "Uluslararası Barış Ödülü" verildi.
Neruda'nın "Nazım'a sahip çıkın. Biz onun yanında şair bile sayılmayız."
dediği şair Ran, serbest kaldıktan sonra askerlik görevine alınacağını
öğrenince, öldürüleceği düşüncesiyle Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği'ne
gitti.
Ran, 25 Temmuz 1951'de Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığından çıkarıldı.
Aynı yıl şairin oğlu Mehmet dünyaya geldi.
Uluslararası barış kongrelerine katılması ve bu doğrultuda mücadele etmesi
nedeniyle de eserleri birçok dile çevrilen Ran, dünyada çapında büyük bir üne
ulaştı. Pek çok ülkeye seyahat ederek konferanslara katılan ve şiirlerini
okuyan Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963'te kalp yetmezliği sonucu Moskova'da
hayatını kaybetti.
**"Ölüm Nazım'ın ilk ve son uykusu oldu"**
**
**
Ünlü Fransız yazar ve düşünür Jean Paul Sartre, Nazım Hikmet'in vefatının
ardından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı: "Vefalı dost, yiğit
savaşçı, insan düşmanlarının amansız düşmanı, her yerde insana hizmet etmek
ama hiçbir şeye kayıtsız kalmak istemiyordu. Bilirdi ki insan yaratılmış bir
mahluktur ve asla dünyaya hazır gelmiyor. İnsanın durmadan düşmanla savaşarak
kendi kendini yaratması gerekmektedir. Sözün kısası, Nazım Hikmet'in dediği
gibi asla uyumamak lazımdır. O asla uyumadı. Önemli olan odur ki, ölüm onun
ilk ve son uykusu oldu."
Yazar Yaşar Kemal ise kaleme aldığı "En Büyük Şairimiz" adlı makalesinde
"büyük halk ozanlarının son büyük halkası" dediği Nazım Hikmet için "Türk dili
var oldukça Nazım Hikmet de var olacaktır." ifadelerini kullanmış, ayrıca
"Eğer Nazım Hikmet gibi büyük bir yol gösterici gelmeseydi, edebiyatımız bu
seviyeye çıkamazdı." değerlendirmesinde bulunmuştu.
Nazım Hikmet Ran'ın doğumunun 100. yılı dolayısıyla 2002 yılı UNESCO
tarafından "Nazım Yılı" ilan edilmişti.
Novodeviçi Mezarlığında toprağa verilen şair, 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar
Kurulu kararıyla yeniden Türk vatandaşlığına kabul edildi.
Ran'ın "Dağların Havası" (Osmanlıca), "Güneşi İçenlerin Türküsü", "835 Satır",
"Sesini Kaybeden Şehir", "Benerci Kendini Niçin Öldürdü?", "Taranta Babu'ya
Mektuplar" isimli eserleri yaşamı sırasında, "Kurtuluş Savaşı Destanı",
"Rubailer", "Memleketimden İnsan Manzaraları", "Cezaevinden Memet Fuat'a
Mektuplar", "Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar", "Kuvayi Milliye", "Sevdalı
Bulut", "Nazım ile Piraye", "Hikayeler", "Piraye'ye Mektuplar", "Henüz Vakit
Varken Gülüm"ün de aralarında bulunduğu çok sayıda eseri ise vefatından sonra
yayımlandı.
Eserleri 50'den fazla dile çevrilen şair, cezaevindeyken, İbrahim Sabri ve
Mazhar Lütfi takma adlarının yanında imzasız olarak da bazı şiirlerini
okuyucuyla buluşturdu, 1949'da ise Ahmet Oğuz Saruhan adıyla "La Fontaine'den
Masallar" isimli kitabını çıkarttı.
Akşam, Son Posta ve Tan gazetelerinde "Orhan Selim" takma adıyla fıkra
yazarlığı ve başyazarlık yapan Ran'ın yine Orhan Selim imzalı "İt Ürür Kervan
Yürür" adlı bir kitabı da bulunuyor.
Oyun yazarı da olan Nazım Hikmet'in, "Kafatası", "Bir Ölü Evi", "Unutulan
Adam" ve "Ferhat İle Şirin"in de aralarında bulunduğu 22 tiyatro eseri,
Türkiye'nin yanı sıra Rusya, Almanya, Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya'da
sahnelendi.
Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı olan Nazım Hikmet'in şiirleri,
Ahmet Kaya, Ruhi Su, Edip Akbayram, Fikret Kızılok, Cem Karaca, Fuat Saka,
Zülfü Livaneli ve Yunan besteci Manos Loizos tarafından seslendirildi.
**[Bitcoin](https://bigpara.hurriyet.com.tr/kripto/bitcoin-fiyati/) ve
[Ethereum](https://bigpara.hurriyet.com.tr/kripto/ethereum-fiyati/) ne
kadar?**
**[Bitcoin](https://mbigpara.hurriyet.com.tr/kripto/bitcoin-fiyati/) ve
[Ethereum](https://mbigpara.hurriyet.com.tr/kripto/ethereum-fiyati/) ne
kadar?**