“Neler Oluyor Hayatta” yayınından az önce çıktın. Program takip ettiğim kadarıyla gayet güzel gidiyor, kutlarım.

- Teşekkür ederim. Evet, çok iyi gidiyor. Sağ olsun izleyicimiz bizi hiç yalnız bırakmıyor.

Korona tüm dünyanın rutinini bozsa da sizin ekibi yolundan alıkoyamadı. Kısıtlama sürecinde bile ara vermediniz.

- Yok, hiç ara vermedik.

Kimi korkudan kimi de yasaklardan dolayı evine kapanmışken, sen virüsten ötürü hiç tedirginlik duymadın mı peki?

- Kanal yönetimi bize müthiş sağlıklı bir ortam sağladı. Yapımcımız Hülya Sepken’den teknik ekibimize kadar herkes çok değerli, hepsi de gerçekten işini layığıyla yapan insanlar. Ve hepsi de bu konuda çok hassas davrandı. Çok şükür en ufak bir sağlık sorunu yaşamadık. En azından şu ana kadar. İnşallah bundan sonra da aynı şekilde devam eder.

Hakan Ural, sokaktaki insanın Hakan Abi’si mi oldu? Kime senden bahsetsem “abi” diyor.

- Estağfurullah...

Ama öyle. Eminim ki sosyal medyada fotoğraflarımızı paylaştığımda çok sayıda takipçi bana “Hakan Abi’ye nasıl ulaşabiliriz?” diye soracak.

- Bu zaten hep istediğim şeydi; samimiyet. Allah’a hamdolsun 35 yıldan beri bu piyasadayım. Yıllardır göz önünde olduğumdan tanınan, bilinen bir insanım. Dolayısıyla yaşanmışlıklarım da hep ortada. Gerçekten bu halkın içinden çıkmış, onlarla benzer acıları yaşamış, birçok hata yapmış ama bunlarla barışık ve bunları sıfır kibirle dile getiren biriyim. Sırf başkalarına minicik bir faydam olur mu çabasında ve samimiyetindeyim. Başka hiçbir hedefim olmadığından sanırım, o dil, o bakış açısı insanlara da geçti.

Reyting pek de kural tanımaz halbuki...

- Ne gibi?

Daha fazla izlenmek için oyunu sert oynamayı tercih eden çok...

- Ben bu programı hazırlarken asla gizli ajanlık yapmadım.

O ne demek şimdi?

- Daha çok reyting alayım, daha popüler olayım, saçım başım güzel çıksın, şuradan da şu işi alayım, buradan da parayı kazanayım gibi bir beklentim yok. Asla bu tarz minicik bir beklentim bile olmadı.

HAYATTA HİÇBİR ŞEYİ POLİTİZE ETMEM

Para, reyting değilse beklentin ne?

- Tek odağım insanlara Allah için bir faydam dokunuyor mu? Söylediklerim, kurduğum cümleler samimi mi? Bilmediklerim hakkında “Bilmiyorum” diyebilecek kadar kibirsiz olabiliyor muyum? Bu işi 5 yıldan beri aralıksız, 365 gün yapınca tabii...

Ne oluyor?

- Şu oluyor, insanlar onca zamandır beni biliyor, izliyor. Yani beni tanıyorlar, bunu kastediyorum. Benim yalanla dolanla işim olmaz. Hayatta hiçbir şeyi politize etmem, hiçbir şeye de müdana etmem. Bildiğim doğruları bu programda dile getirme gayretim var. İnsanların da buna ihtiyacı var.

İNSANLARIN İHTİYACI OLAN HAKAN URAL DEĞİL, SAMİMİYET

Neye ihtiyaçları var, sana mı?

- İnsanların ihtiyacı olan Hakan Ural değil, samimiyet. Onu da bizim programda buldukları için eksik olmasınlar karşılık veriyorlar, teveccüh gösteriyorlar, bizi izliyorlar.

Bana kalırsa özellikle gurbetçileri yakaladığın nokta, vatan, millet bayrak sevgini sık sık vurgulaman. Çoğunun böyle bir hassasiyetinin olduğunu iyi biliyorum...

- Her ülkenin vatandaşı doğal olarak yaşadığı ülkeyi sevmeli zaten. Şimdi benim çoluğum çocuğum, ailem, sahip olduğum her şey bu topraklardan. Neyim varsa bu millete, bu vatana borçluyum. Dolayısıyla insanlarımı çok seviyorum, topraklarımı çok seviyorum, bayrağıma saygılıyım. Bunu dile getirmek kadar da normal bir şey olmasa gerek.

Bizi asıl var eden şey inanç bütünlüğümüz, ortak paydamız da vatan, millet algısı ve olgusu. Bunları söylemekten geri kalmıyorum sadece. Bir de her kesimden insanın kendince yaşadığı sorunları dert edinen biriyim. İran’daki Türkler nasıl yaşar, Türki cumhuriyetlerdeki insanlar nasıl yaşar, Türkiye’ye nasıl bakar? Esnafı nasıl olur, polisi nasıl olur, askeri hangi ruh halindedir, bilmek isterim.

Gurbetçilerden haberdar mısın?

- Tabii ki... Hepsini biliyoruz; ne şartlarda yaşıyorlar, ne yapıyorlar, nasıl gitmişler, gitmek kendi tercihleri miymiş, orada ne zorluklarla karşılaşmışlar? Hepsini...

LAF OLA BERİ GELE KONUŞAN BİR ADAM DEĞİLİM

Her şeyi bilmek mümkün mü?

- Bilmek için niyet edeceksin.

Bilmek ile niyet etmek arasındaki bağlantıyı kuramadım...

- Diyelim ki buz pateni bilmiyorsun. Niyet edersen öğrenirsin. Şöyle ki; öncelikle niyet ediyorsun, sonra gidiyorsun bu işi bilenlerle konuşuyorsun, röportaj yapıyorsun. Sonra mekanlarına gidiyorsun, “Haa böyleymiş, bak buz daha yumuşak oluyormuş” falan...

Az çok fikir sahibi olmak ile bilmek aynı şey mi?

- Ben yalandan bir şey öğrenmem. Gurbetçiler diyorduk mesela değil mi? Araştırırım, dünyada ilk göç hareketleri nerede başlamış, Türkiye’deki gurbetçi kavramı nasıl doğmuş... Yani şuraya geleceğim; laf ola beri gele konuşan bir adam değilim. Öyle olunca oradaki insanın derdini belki kendisinden bile iyi biliyorsun. Bunu görünce sana saygı duyuyorlar haliyle. Askerden bahsederken onun sorununu gerçekten onun kadar iyi bilince, o da aynı şekilde sana saygı duyuyor. Esnaf, polis, siyasetçi, anne, hepsi için geçerli bu.

TELEVİZYONDA KİMSE “BİLMİYORUM” DEMİYOR; HEP BİR EGO, BİR KİBİR

“Ben her şeyi bilirim ukalalığı” var mı biraz?

- Asla. Ahkam kesen bir yapım da yok hödödö hödödö diye. (Gülüyor) Bilmediğimize “Bilmiyoruz” demekten çekinmiyoruz. Ama çoğu insan bilmediğini söylemiyor. Hiç televizyonda birinin çıkıp da “Ben bunu bilmiyorum” dediğini duydun mu? Hep bir ego, hep bir kibir.

YAYINDA 2 SAAT KALMASI SÜLEYMAN SOYLU’YU BİLE ŞAŞIRTTI

◊ Açıkçası programını fırsat buldukça izliyorum ama ne kadar kayda değer olduğunu geçenlerde daha net anladım.
- Niye, ne oldu?

◊ İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu yayına bağlandı. Onu konuk almak hiç kolay değil. Hem de kendisinin böyle bir program ve gündem yoğunluğu varken...

- Süleyman Bey yayına bağlanmadı ki, biz zaten saat 09.00’da beraber girdik yayına, saat 11.10’de beraber “Yayın bitti” dedik. 2 saatten fazla...

◊ Neydi o gün ana konunuz?

- İçişleri Bakanı’nın içtihatı ile ilgili aklına gelen, vatanla, milletle, gelecekle, geçmişle alakalı ne varsa hasbihâl ettik. Her şeyden önemlisi Bakan Bey de bundan memnun kaldı. Hatta nasıl olup da
2 saat konuştuğuna kendisi bile şaşırdı.

◊ Peki kendisini o kadar süre nasıl tutabildiniz yayında?

- E o da hepimiz gibi samimiyete muhtaç. Sohbet doğallık içerisinde akınca, onun da anlattıkça anlatası geliyor yani.

PİYASAYA GİRDİĞİMDE ŞU ANKİ SANATÇILARIN HİÇBİRİ YOKTU

◊ Bazen sosyal medyada seninle ilgili olumsuz, hatta epey sert yorumlara rastlıyorum. Sözlerin nedeniyle çok tepki aldığını düşünüyor musun Hakan?
- Yooo... Genelde ben hep aklın yolu birdir mantığıyla gittiğim için bildiğimden şaşmıyorum. O sözleri falan tepki olarak da nitelendirmiyorum.
◊ Tepki değil de ne?
- İyiye iyi, kötüye kötü dediğinizde, bireysel alınganlıklardan kaynaklanan ve kötü insanların yarattığı bir sinerji tek tük de olsa oluyor. Zaten olmaması anormal. Hiç umursamam onları. Ben doğru yapıyor muyum, ona bakarım. Vicdanım rahatsa tamam yani.
◊ Yaptığın iş senin için ekstra zor değil mi? Yeri geliyor arkadaşın olan ünlüleri de eleştirmek durumunda kalıyorsun neticede. Bu yüzden sıkıntı yaşamıyor musun?
- Hayır, çünkü ben onların yüzüne karşı yayındakinden daha da ağır eleştiriler yapıyorum. Hepsi de beni tanır zaten. Benim piyasaya girdiğim zaman şu anki sanatçıların hiçbiri yoktu. O yüzden bana saygıları var.

35 SENEDİR BURADAYIM ELEŞTİRMEYE HAKKIM VAR

◊ “Siz yokken biz vardık” diyorsun yani...
- E öyle ama ne yapayım? Benim elimde değil, belgesiyle çıkıyor. (Gülüyor) İnternette Hakan Ural diye aratıyorlar, atıyorum Wikipedia’ya bir bakıyorlar, “Ya daha bizim esamemiz yokken adam varmış” diyorlar.

◊ 17 yaşında tanındın, yanlışsam düzelt...
- Tabii tabii, 35 sene oldu. O yüzden zaten benim böyle bir eleştirme hakkım var. Onu da düzgün, samimi, adam gibi yapıyoruz ama. Benim eleştirilerim yapıcı olur. Bir de kimseyi kırmam, namusuyla, şerefiyle, haysiyetiyle oynamam. Zaten tarzım değil. Bildiklerimizin yüzde 80’ini orada söylemiyoruz bile yani.

EN İYİ ARKADAŞIM EŞİM

◊ Yakın arkadaşların yine bu camiadan mı? En sık kimlerle görüşüyorsun?
- Ya ben genelde evden çıkmam, en iyi arkadaşım da eşimdir. Onunla çok iyi anlaşıyoruz. Ortak işlerimiz de var. Şöyle söyleyeyim, günün yarısını onunla beraber geçiriyorum. Zaten üç tane de çocuğum var, başka şeylere pek zaman kalmıyor.

◊ Sosyal hayat sıfır mı?
- Zaten yayından dolayı ben güne yarısında başlıyorum. Öğlen bir uykum var, sonra spor yapıyorum. Kalanında da eşimle ve çocuklarımla birlikteyim.

ÇOCUKLARIM ÇOK İYİ BİR BABA OLDUĞUMU SÖYLÜYOR

◊ Nasıl bir babasın?
- İyiyim. Valla bana “çok iyi” olduğumu söylüyorlar da “çok”u atayım, iyiyim demekle yetineyim.

◊ “Çok iyi” diyen kim?

- Çocuklarım. Onlar diyor.

◊ Aslına bakarsan zaten onlara sormak lazımdı bunu...

- Değil mi! (Gülüyor) Ama bana sorulduğu zaman “iyiyim” diyorum işte. En azından elimden geleni yaparım. Her şeyin ortalamasıyımdır.

◊ “İyi baba” olarak neler yaparsın, en çok neye dikkat edersin?

- Sevgimi yansıtırım. Bir çocuğun asla sevgi eksikliği olmamalı. Özellikle anne baba sevgisi. Mümkün olduğunca ilgiliyimdir. Yalandan değil ama.
Hepsi farklı yaşlardalar, hepsinin de hayatı yaşayışlarıyla, eğitimleriyle, kılık kıyafetleriyle, sağlıklarıyla yakından ilgiliyimdir. Mümkün olduğunca haddimi bilerek dokunmaya, onlara varlığımı hissettirmeye çalışırım.