Bir yandan program çekimleri, bir yandan kendi işleri... Sabahtan akşama kadar
koşturuyorlar. Çekim için hazırlık yaparken yakalıyorum onları... Sohbet için
Somer Sivrioğlu’nun
kulisine geçiyoruz, aralarında kuvvetli bir dostluk olduğu hemen anlaşılıyor.
Onlara yeni sezonu bu akşam başlayacak
MasterChef Türkiye’nin
başarısının sırrını da sordum,
yemek yarışmalarının
Türk mutfağına katkısının ne olduğunu da... Kendi sofralarında mutlaka olan
yiyecekleri de konuştuk, pandeminin yemek alışkanlıklarımızı nasıl
etkilediğini de...
Buyurun sohbetimize...
Pek çok yemek yarışması yapıldı, yapılıyor. Hiçbirinde şefler bu kadar,
sizin gibi star olamadı. Bunu nasıl
sağladınız?
SOMER SİVRİOĞLU: MasterChef Avustralya’da 10 sene önce bile reyting
rekorları kırardı. Marka değeri çok yüksek, Şampiyonlar Ligi gibi... Bunun
etkisi büyük.
MEHMET YALÇINKAYA: Somer’e katılıyorum ama biz halka da çok dokunduk. Bizi
sevdiler. Bu ilgiyi özellikle Anadolu’ya gittiğimizde anlıyoruz. Mesela sabah
10.30’da çekimimiz var; 7.30’da o mekânın kapısının önünde bizi görmek isteyen
15 bin kişi oluyor.
Yarışmacıları seçeceğiniz MasterChef Türkiye elemeleri bu gece TV8’de
başlıyor. İlk yemek tadımında kimin birinci olacağını hissedebiliyor
musunuz?
MEHMET YALÇINKAYA: İlk aşamaya üzerinde çalıştıkları yemeklerle
geliyorlar. Bu sebeple hissetmek zor. Yarışmacılar kendini daha çok
düellolarda belli ediyor. “Bu yarışmacı iyi gider” diyebiliyoruz ama birinciyi
bilmek imkânsız. Çünkü bu yarışma çok kademeli. Çok iyi yemek yapsanız da iyi
planlama yapamazsanız ‘patlayabilirsiniz’.
PARA ZAMANLA GELİYOR
Yarışmacıları gerçekten sadece yemek becerilerine göre mi seçiyorsunuz?
Karakterleri, sivrilikleri, reyting getirileri onları seçmenizde etken değil
mi?
SOMER SİVRİOĞLU: Kararı tamamen yemek üzerinden veriyoruz. Geçen sene
başvuranlar arasında Kayhan (Özekin) diye biri vardı; herkes onu yarışmaya
alacağımızı düşündü ama almadık. Çünkü yemekleri diğerlerinden iyi değildi.
Tabii güzel yemek yapıp bir de ilginç bir karakteri varsa çok iyi ama yemek
yapamıyorsa hiç şansı yok.
DANİLO ZANNA: Sivri
karakter dedin de zaten sen hiç normal olan, iyi bir şef gördün mü?
Siz iyi şeflersiniz. Siz de anormal misiniz o halde?
DANİLO ZANNA: Bu mesleği seçenler biraz anormal. Düşünsene, tatile
gitmiyorsun, geceleri bir yere yemeğe çıkamıyorsun, hiçbir kutlamada yoksun.
20-30 metrekare, kapalı bir alanda, 45 derece sıcakta çalışıyorsun. Üzerine bu
işi hiç bilmeyen biri, restoranına gelip “Bu yemek çok kötü” de diyebiliyor.
Stajyerler geliyor, 24 saat geçmeden “Vallahi şef, ben bu işin bu kadar zor
olduğunu zannetmiyordum” deyip gidiyorlar.
Yalçınkaya, Zanna ve Sivrioğlu’yla program çekimleri arasında stüdyoda
buluştuk.
Bu zorlukları yaşıyor ama bir yandan da çok iyi kazanıyorsunuz değil mi?
MEHMET YALÇINKAYA: Maddi olarak mı?
Evet...
MEHMET YALÇINKAYA: Nereden geldik şimdi buraya (gülüyor). Para bizim
meslekte biraz daha sonra, zamanla geliyor. Usta kıvamına gelinceye kadar
büyük paralar yok.
Gerçekten ekrandaki kadar sinirli misiniz yoksa şov mu yapıyorsunuz?
MEHMET YALÇINKAYA: Bunu bana mı söylüyorsun?
Bana da kızmayacaksanız, evet size...
MEHMET YALÇINKAYA: (Gülüyor) Ben hafta sonları restoranda servise
giriyorum, gel, izle. Serviste agresifim, bu benim iş tutuş şeklim. Herkes
böyle olsun diye demiyorum, ben mutfakta kaostan besleniyorum.
Neden böyle?
MEHMET YALÇINKAYA: Yaptığımız iş zor, bizim mutfaklarımız pembe panjurlu
değil. İşler yolunda gitmediği zaman öyleyim, aniden değişiyorum.
Bazen yorumlarınıza ağlayanlar oluyor. Üzülüyor musunuz?
MEHMET YALÇINKAYA: Ben insanları ağlatmak için uğraşmıyorum, onlar
(yarışmacıları kastediyor) yapamadıkları için ağlıyor, benim tepkimden değil.
Usta-çırak ilişkisini bilenler o refleksin geleceğini bilir. İnsanlara
yaptığımız çıkışların, yorumların kişisel alınması da beni rahatsız ediyor.
Yaptığımız yorumlar yemekle alakalı. Bizler iyi niyetle yemek yapan ve yemek
yapmayı seven insanlara yemek öğretmeyi seviyoruz.
Özel hayatınızda nasılsınız? Tatlı mısınız?
MEHMET YALÇINKAYA: Çok gülen, koşan, eğlenceli biri değilim. Aile
babasıyım. Benimle sıkılabilirsin. Ama Somer’le iyi eğleniyorum.
En eğlenceliniz Danilo gibi...
MEHMET YALÇINKAYA:� Hayır, Somer. Danilo özel hayatında öyle çok
eğlenceli değil (gülüyor).
DANİLO ZANNA: Ben sakinim, evde çocuğumlayım falan.
BİRBİRLERİNDEN NE ÖĞRENDİLER?
MEHMET YALÇINKAYA : Somer bana “Hayatı kaçırıyorsun, kendine zaman
ayır” derdi. Şu an bunu sorguluyorum. Onunla sohbet ederken Türk gastronomisi
konusunda bazı şeyleri abarttığımızı görüyorum. Mesela yemekteki
‘mikromilliyetçilik’ bende çok vardı, onu kırdım. Danilo da bana bir insanın
gittiği başka bir ülkede nasıl bu kadar sevilmeyi başardığını öğretti.
DANİLO ZANNA: Somer’in uzakta restoranları var, onları yönetmek için 24
saat çalışıyor. Çok başarılı, ondan durmamayı öğrendim. Mehmet’ten de hiçbir
şeyin hafife alınmaması gerektiğini... “Ben oldum” demeyeceksin, hep daha iyi
olmak için çalışacaksın. Mehmet çok daha rahat bir hayat yaşayabilecekken hep
büyük projeler yapıyor ve başarılı oluyor.
SOMER SİVRİOĞLU: Ben Mehmet’ten koşulsuz dostluğu öğrendim. İlk yılım
Türkiye’de çok zor geçti. Mehmet beni pamuklara sardı. Dört ay onun otelinde
kaldım, o zamanki yaralarımı sarmamı sağladı. Danilo’dan da tevazuyu öğrendim.
İnsanlara yaklaşımı, kimseyi kırmaması, bizim unuttuğumuz bazı değerleri
bizden daha iyi yaşatıyor olması.
“İLK RANDEVUDA IZGARA KÖFTE...”
“Kalbe giden yol mideden geçer” klişesi doğru mudur?
SOMER SİVRİOĞLU: Benim tecrübelerim o yönde.
DANİLO ZANNA: Tabii öyle. Hayatta en bağlı olduğumuz kişi kim? Annemiz.
Bize ne yapar? Yemek. Tabii kalbe giden yol mideden geçer. Bir de biz
insanlara kimsenin dokunmadığı yerden dokunuyoruz; ağzına, kalbine…
Şefler seksi midir?
MEHMET YALÇINKAYA: Bilemeyeceğim. Saz çalan adamın sahneye çıktığında
nasıl bir karizması varsa mutfak da öyle bir yer bence.
SOMER SİVRİOĞLU: Düşün, ilk randevu... “Bana gel, sana yemek yapayım”
demekten daha seksi bir şey olabilir mi? Bu arkadaşlar o konularda pek
konuşamıyor ama...
MEHMET YALÇINKAYA: Ben en çok kızıma yemek yapmayı seviyorum.
İlk randevunuz, yemek yapacaksınız. Onun kalbini çalmak için afrodizyak ne
yaparsınız?
SOMER SİVRİOĞLU: İstiridye ve deniz-tarağından daha afrodizyak bir şey
pek yok. Bunların şansı büyük.
MEHMET YALÇINKAYA: Izgara köfte. Daha çok seviliyor.
DANİLO ZANNA: Yok, çökertme (gülüyor)!
Kime yemek pişirmek isterdiniz?
SOMER SİVRİOĞLU: Alex de Souza’ya çok hayranım, ona yemek pişirmek
isterdim.
DANİLO ZANNA: Senelerdir üçümüz birlikteyiz ama ikinize yemek yapmadım.
Program bitiyor; Somer hemen kaçıyor, Mehmet yeni bir işe girişiyor. Size
pişirmek isterdim.
MEHMET YALÇINKAYA: Monica Bellucci’ye yemek yapmak isterdim.
Getirebilirsen, ona yemek hazırlarım.
“TÜRKLER RESTORANA GİTTİĞİNDE TÜRK YEMEĞİ İSTİYOR MU?”
Yemek yarışmasıyla ünlü olunur mu?
SOMER SİVRİOĞLU: “Ben ünlü olacağım” diye mutfağa girip şef olmak
isteyenler varsa, bunun “İyi araba kullanıyorum diye Formula 1 şoförü
olacağım” demekten farkı yok. Şef olarak ünlü olabilecek insan sayısı
Türkiye’de ve dünyada 10’u geçmez. Ama içinizde inanılmaz bir tutku varsa, “Bu
meslekten başka bir şey yapamam” diyorsanız o zaman zaten başka bir şey
yapmayın.
Peki yarışmaların Türk mutfağına katkısı ne oldu?
SOMER SİVRİOĞLU: Türk mutfağı hakkında çok şey konuşulur oldu,
mutfağımızın dünyadaki yeri tartışıldı.
Türk mutfağının dünya mutfakları arasında ilk 10’da gösterilmediğini
söylemiştiniz. Çok da eleştirildiniz...
SOMER SİVRİOĞLU: Evet, iyi ki de eleştirildim, bu konuda bir gündem
oluştu.
Türk mutfağı bu durumdan nasıl kurtulur?
SOMER SİVRİOĞLU: Kurtulma diye bir şey yok. Türk mutfağı zaten çok
değerli, iyi pazarlanması gerekiyor. Çalışarak, ciddi bir planlama yapılarak,
siyaset üstü program çıkartılarak, hatta Turizm Bakanlığı içinde bir
gastronomi bölümü açılarak...
DANİLO ZANNA: Türkler restorana gittiğinde Türk yemeği istiyor mu?
Tartışılır. Hamburger, risotto, pizza isteniyor. O zaman restoran-
lar ve şefler de bunları yapıyor. Turist gelince restoranda yine bu yemekleri
görüyor. Buradan başlıyor her şey.
MEHMET YALÇINKAYA: Biz kaçıncı sıraya gelmesi için ne yaptık? Bugün
yurtdışından gelen birini, bir gün esnafa, sonra kanatçı ve balıkçıya
götürdük. Dördüncü gün nereye götürüyoruz? Bunları konuşmamız gerek. Öyle
restoranlar açalım ki yurtdışından gelenlere alternatifler sunabilelim. Bence
Turizm Bakanlığı içinde gastronomi bakan yardımcılığı kurulmalı.
PAKET SERVİSTE DEVRİM OLDU
Pandemi yeme alışkanlıklarımızı nasıl etkiledi sizce?
MEHMET YALÇINKAYA: Pandemiyle yeme alışkanlıklarımız yüzde 100 değişti.
Döner eve hep sipariş edilirdi ama artık insanlar eve İskender kebap söylemeye
başladı. Bunu eleştirmek için söylemiyorum. Biz de stüdyoya sipariş verdik.
Olmaz denilen yemekler artık eve girmeye başladı. Paket serviste devrim oldu.
Sosyalleşme dışında “Bunun için de restorana gitmeye gerek yokmuş” diyenler
oluyor. Çünkü evde iyi şekilde yemek yapmaya başlayanlar çoğaldı.
SOMER SİVRİOĞLU: İnsanların çoğu zaten restorana sadece yemek yemek için
gitmiyor, biz gastronomik düşünüyoruz. Sosyalleşmeye gidiyorlar. Şimdi
insanlar dışarı çıkmaya, sosyalleşmeye çok aç. Bence aşıyla da birlikte
restoranlara aşırı bir dönüş olacak. Endüstrimizin bu çektiği çile bitecek.
KETÇAP VE MAYONEZİ BİLE KENDİM YAPARIM
Sizin sofranızda mutlaka ne olur?
MEHMET YALÇINKAYA: İçeriğinin ne olduğu önemli değil, salata mutlaka
olur.
SOMER SİVRİOĞLU: Her şeyden fedakârlık ederim ama iyi bir zeytinyağından
asla...
DANİLO ZANNA: Yemiyorum ama mutlaka iyi bir ekmek olmalı.
Peki, neyi sizin sofranızda görmeyiz?
MEHMET YALÇINKAYA: En sevmediğim şey hazır limon suyu. Onu gördüğümde
bambaşka biri oluyorum.
DANİLO ZANNA: Ayran. İçemiyorum.
SOMER SİVRİOĞLU: Paket sos... Ketçap ve mayonezi bile kendim yaparım.