Dr. Özdemir’e göre, Batı bloğu, Rusya gibi 'tehdit' sıralamasına koyduğu
Çin'in Kuşak ve Yol girişimine alternatifin altından kalkacak halde değilken,
ABD dayatmalarına karşı Rusya'nın eli güçlendi. Özdemir, Türkiye'nin ise
kıtasal jeopolitiğin 'kalpgah'ı Afganistan'da tehlikeli bir misyona
soyunmasının ulusal çıkarlarıyla örtüşmediği görüşünde.
ABD Başkanı **Joe Biden** 'ın 'görücüye çıktığı' G7 ve NATO zirvesi ile ABD-AB
buluşması ve ABD-Rusya liderler zirvesinin ardından küresel jeopolitikteki
görünüm tartışılıyor. Biden yönetimi Batı bloğunu transatlantik ekseninde
güçlendirmek için kolları sıvarken, stratejik belgelerde **Rusya** 'nın yanına
**Çin** de tehdit sıralamasına eklenmiş vaziyette.
Çin'in Kuşak ve Yol projesine alternatif geliştirmeye soyunan Batı bloğu aynı
anda Rusya'yı hedef alırken, diyalog kanallarını 'açık tutmaktan' bahsediyor.
[Biden-Putin
zirvesinde](https://tr.sputniknews.com/avrupa/202106161044745008-cenevre-36-yil-
sonra-abd-rusya-zirvesine-ev-sahipligi-yapiyor/) taraflar farklılıklarını net
olarak ortaya koyarken, küresel hegemonyada olası değişiklikler için
aktörlerin tutumlarının nasıl dönüşeceği merak konusu.
Biden'ın Avrupa turu ve [Rusya lideri Putin ile
görüşmesi](https://tr.sputniknews.com/rusya/202106161044749383-putin-bidenla-
yaptigi-ilk-yuz-yuze-zirvenin-ardindan-basin-toplantisi-duzenliyor/)
sonrasında hegemonya ilişkilerinde oluşan resmi ve Türkiye'nin 'ekseninin'
görünümünü Başkent Üniversitesi’nden **Dr. Volkan Özdemir** ile konuştuk.
## 'ABD dayatmalarına karşı artık eli çok daha güçlenen bir Rusya var'
Doç. Dr. Volkan Özdemir’e göre, 14 Haziran'da yaşanan 'hegemonya sonrası ilk
NATO zirvesi'. Rusya'nı NATO bölgelerinde Rusya'nın zaten 'stratejik düşman'
kaydedildiğini anımsatan Özdemir, burada artık Çin'in de küresel rakip olarak
'tehdit sıralamasına' oturtulduğunu vurguladı. ABD'nin bugünün şartlarında hem
Rusya hem de Çin'i aynı anda ortak düşmana çevirerek mücadelesinin mümkün
olmadığı görüşündeki Özdemir, Washington-Moskova ilişkilerinin nasıl
gelişeceğini takip etmek gerektiğinin altını izdi. Özdemir artık ABD
dayatmalarına karşı eli çok daha güçlenen bir Rusya olduğu değerlendirmesinde
bulundu:
_“Birincisi, hegemonya sonrası ilk NATO Zirvesi diyebiliriz. Çünkü eskiye
dönüş mümkün değil. İkincisi yeni dönemin en önemli işareti, Rusya zaten NATO
belgelerinde stratejik düşman olarak kaydedilmişti. Ama ABD’nin istekleri
büyük ölçüde gerçekleşerek NATO da burada araçsallaştırıldı. Burada artık
Çin’in küresel bir rakip olarak da resmen belgelerde tehdit sıralamasına
oturtuldu. Bu aslında büyük bir çelişkiyi de beraberinde getiriyor. Çünkü
ABD’nin geçmişte olmayacak şekilde bugünün şartlarında, bugünün uluslararası
güç dengelerinde hem Çin hem Rusya’yı aynı anda tehdit algısı şeklinde ortak
bir düşmana evirip bununla mücadele edebilmesi mümkün değil. Dolayısıyla ilk
başta ülkelerin isimleri sayılmakla birlikte artık ABD açısından yavaş yavaş
Çin’in küresel ölçekte en önemli rakip olarak tanımlanacağı görüşündeyim.
Burada bu tartışmalarda zaten Rusya’yı en kritik konuma sokan tam da bu
gelişme. O zaman Amerika-Rusya ilişkileri nereye doğru evrilecek? Rusya acaba
son yedi yılda özellikle 2014 sonrası Ukrayna olaylarında hızla arttırdığı
işbirliğini ne kadar devam ettirecek? Acaba tekrar ABD ile bilhassa kendi arka
bahçesi olarak gördüğü yakın çevresinde geniş Avrasya coğrafyasında bir
anlaşmaya gidecek mi? Geçmişten farklı olarak artık ABD’nin 'şunu yaparsın'
diyerek Baltıklardan Karadeniz’e Ukrayna’ya renkli devrimlere, Kuzey Akım
projelerine, -bunların hepsini bir paket halinde düşünelim- ABD’nin
dayatmasına karşı eli çok daha güçlenen bir Rusya var. Eğer ABD, Rusya
ilişkileri gerçekten yumuşama dönemine girecekse bu yedi yıl önceden farklı
olarak ABD’nin tek taraflı dayatmaları değil, Rusya ile karşılıklı bir çıkar
uyumunun sağlanması şeklinde olacak.”_
Özdemir, 'Zenginler kulübü' olarak anılan G7'nin ABD öncülüğünde Çin'in 'Kuşak
ve Yol'una alternatif olarak 20 yılda 40 trilyon dolarlık bir plan üzerinde
durduklarını, ancak ne ABD'nin ne de müttefiklerinin bunun finansman yükünün
altından kalkabilecek pozisyonları olmadığını anımsattı. Rusya'nın Avrupa
ülkeleriyle ciddi ilişkileri bulunduğunu vurgulayan Özdemir, ABD açısından
Moskova'yı Çin'e daha fazla itmenin de sorunlu olduğuna işaret ederek, iki
taraftan da eli güçlenen Putin yönetiminin Çin’e karşı ABD, ABD’ye karşı uzun
vadede Çin politikalarını çıkarını maksimize edecek ölçüde kullanma fırsatını
elde ettiğinin altını çizdi:
_“NATO zirvesinden önce G7 ülkeleri, artık ne kadar etkinlikleri güçleri var,
tartışılır. G7 zenginler kulübü diyoruz. Fakat cari fiyatlarla bile Çin
ekonomisinin ABD’ye çok yaklaştığını, üçüncü ve dördüncü sıradaki ülkelerin
arasında büyük bir fark olduğunu görüyoruz. Sadece 20 yıllık perspektifte de
bunu görüyoruz. G7 de Kuşak Yol’a karşı alternatif bir plan düşünüyor.
Gelişmekte olan ülkelere yönelik ABD 20 yıl içinde 40 trilyon dolarlık bir
plandan bahsediyor. ABD’nin müttefiklerinin bu finansman yükünün altına
girebilecek pozisyonları yok. ABD’nin kendisinin de yok. İçeride enflasyonla
mücadele etmekte. Artık şu kabul ediliyor. Çok kutuplu diyoruz. Ama temel
rakip Çin ise ABD, Batı Avrupa ülkeleri yani geleneksel Atlantik ittifakının
önemli ülkelerini bu vesileyle hizalama, yanına çekme yarışında bulunuyor. Tam
da burada Rusya’nın elini çok da güçlendiren bir durum var. Rusya içerisinde
de sanılanın aksine Putin rejimi, Batı karşıtı bir rejim değil. Özellikle
Avrupa ülkeleriyle ciddi ilişkileri olan bir rejimden bahsediyoruz. Dünya
ekonomi politik sistemine bilhassa Avrupa’ya ve son yıllarda Çin’e takmış
olduğu emtia ile eklemlenen bir ülkeden bahsediyoruz. Öyle olduğu için
Rusya’nın elini rahatlatacak derken kastımız ne? Kuzey Akım-2’de yaptırımlar
yumuşamaya başladı. Almanya’nın orada aracı rolü devreye girdi. Karadeniz’de
zorlamaktan vazgeçti ABD. Kısa vadede bunu yapmak durumunda kaldı. Bahar
aylarında Ukrayna eğer büyük bir çatışmaya dönüşecek olsaydı belki de
Karadeniz kıyılarını kaybedecekti. Bu da toplama Rusya’ya çok büyük bir fayda
olarak dönecekti. ABD hem Rusya hem Çin ile aynı anda boy ölçüşebilecek güçten
artık yoksun. O yüzden Rusya’yı daha fazla Çin’in yanına itmek, Amerikan
çıkarları açısından da sorunlu. Tam da bu fırsatı gören Rusya, Çin ile
ilişkilerini durduracak mı? iki taraftan da eli güçlenecek. Çin’e karşı ABD,
ABD’ye karşı uzun vadede Çin politikalarını çıkarını maksimize edecek ölçüde
kullanabilecek. Acaba bu çevreleme politikasının Baltıklar, Polonya, Rusya
ilişkilerine nasıl yansıyacağı konusunda merak içerisindeyim.”_
ABD'nin Rusya'yı 'şeytanlaştırarak' ve Doğu Avrupa'da 'Rus korkusunu'
kullanarak zaten yerleşebileceği kadar yerleştiğini belirten Özdemir, Romanya
ve Yunanistan’da ise 'Türk korkusunu' kullanarak aynı zeminin yaratıldığını
ifade etti. 2008’de Gürcistan’ın NATO üyeliği tartışmalarından sonra
yaşananları anımsatan Özdemir, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin de hayal olduğunu
ve bunun topraklarının yarısını kaybetmesi anlamına geleceğini vurguladı.
Özdemir'e göre yüzden dost Ukrayna halkı için de dost Rusya halkı için de
böyle bir savaşın olmaması hayırlı. Ukrayna tipindeki ülkelerin 'büyük güç
mücadelesinin kurbanı olduklarını belirten Özdemir'e göre bu durumdan da en
başta liderlikler sorumlu:
_“Bence Amerika zaten Rusya’yı şeytanlaştırarak Rus korkusunu Doğu Avrupa’da
kullanarak zaten bu ülkelere yerleşebileceği kadar yerleşti. Romanya’ya da,
Yunanistan’a da. Orada Türk korkusunu da kullanarak bunu yapıyor. Oralara
yerleşti, alacağını aldı. Bence Ukrayna için de çok hayırlı oldu. Aklıma
2008’de Gürcistan tartışmaları geldi. O zaman Gürcistan’ın NATO üyeliğine
kesin gözüyle bakılıyordu. Saakaşvili’nin çok hevesli açıklamaları vardı
derken, 2008 Ağustos’ta beş gün savaşları oldu. Gürcistan toprak bütünlüğünü
resmen kaybetti. Şimdi Ukrayna açısından da NATO üyeliği bir hayal. NATO
üyeliğinin gerçekleşmeye başlaması demek Ukrayna’nın mevcut topraklarının
yarısını kaybetmesi demek. Yani Dinyeper Irmağı’ndan Karadeniz’in güneyine. O
yüzden dost Ukrayna halkı için de dost Rusya halkı için de böyle bir savaşın
olmaması için Ukrayna’nın hayallerinin NATO’da gerçekleşmemesi güzel bir
fırsat. Bu ülkeler büyük güç mücadelesinin kurbanı oluyor. Oradaki
politikacıların da o ülke liderlerinin de keşke bizim burada Ukrayna’yı
düşündüğümüz kadar düşünüyor olmaları gerekir. Büyük güç mücadelesinin eğer
bir unsuruysanız uluslararası güç dengeleri hatta bölgesel güç dengelerinde
etkiniz çok sınırlıysa, o zaman kışkırtıcı politikalarda bulunmayacaksınız.
Ukrayna’da ABD kışkırtmasının neticesini 2014’te gördük. Kim isterdi bu
çatışmayı, Kiev’de yaşanan olaylar, halkın üzerine ateş açılması. Dolayısıyla
bu güç mücadelesinde bu ara ülkelerin sürekli olarak araç pozisyona
gelindiğini düşünen bir insan olarak asıl ABD-Çin, ABD-Rusya ve Rusya-Çin
ilişkilerine bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Kuzey Akım meselesinde de bunun
yumuşamaya gitmesi büyük güçler arasındaki rekabetin asıl belirleyici olduğunu
gösteriyor.”_
Afganistan’ın jeopolitik olarak kıtasal jeopolitiğin ‘Kalpgah’ında bulunduğunu
belirten Özdemir’e göre, böyle bir alanda oyun kurmak için büyük kaynaklara
sahip olmak gerek ve Türkiye bunlara sahip değil. Türkiye’nin Afganistan’da
tehlikeli bir misyona soyunmasının ulusal çıkarlarıyla örtüşmediğine dikkat
çeken Özdemir, bire bir aynı olmasa, koşullar farklı olsa da Kore savaşına
atıfta bulundu:
_“Amerikalıların NATO kapsamında olsun ikili ilişkiler babında olsun arzu
etmesini anlayabiliriz. Göstermelik bir çekilme veya gerçekten kuvvetlerin 11
Eylül’de belli miktarda çekilmesi, orayı ikame edilecek bir güç, Çin ile
küresel rekabette Müslüman bir toplum, Türk Cumhuriyetlerine yakın bir bölge.
Jeopolitik olarak Afganistan, kıtasal jeopolitiğin Kalpgah’ı. Tam Kalpgah’ın
güneyinde yer alan kritik bir coğrafya. Dolayısıyla son derece hassas bir
coğrafyada yer alıyor. Bir ülkenin bir iddia koyması mümkündür. Fakat dünya
jeopolitiğin en önemli noktalarından biri olan kıtasal Kalpgah’da oyun
kurmanız için o ölçekte kaynaklara sahip olmanız gerekir. Türkiye bu
kaynaklara sahip bir ülke değil. O yüzden oyunu kuran Türkiye değil. Türkiye,
ABD’nin yeni oyununda burada Ukrayna’da söylemiş olduğumuz zorlamaya doğru
sürükleniyor. Türkiye’nin Afganistan’da Havalimanı olsun diğer bölgeler olsun
böylesine tehlikeli bir misyona soyunması Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla
örtüşen bir durum değildir. Sizin böyle bir oyun alanınız yok. Sizin buna
yönelik askeri, iktisadi kaynağınız yok. Benzetmek istemiyorum ama tarihi
olarak biraz Kore savaşına benzetiyorum. Bunları birebir benzetmek doğru
değildir, koşullar farklıdır. Eğer ileride ABD ile Çin arasında böyle bir sert
mücadele başlayacaksa, Kuşak Yol’un Kuşak kısmı, karasal ticari kısmın güneyi
olan Afganistan coğrafyasında da ABD’nin orada kendi askerleriyle değil Türk
askerlerine olan ihtiyacı Türkiye’nin ihtiyacı değildir. Dolayısıyla
Türkiye’nin çıkarlarına uygun değildir."_
Orta Asya bölgesinde dengeleme açısından Rusya ile daha sıkı bir Avrasya
politikası izlenmesi gerektiği görüşündeki Özdemir, Çin açısından önemli
duraklardan birisi olan Pakistan'ın aynı zamanda Rusya ile yakınlaşması ve en
son imzalanan 'Pakistan Akım' projesine dikkat çekti. Özdemir'e göre
Türkiye'nin bu gelişmeleri iyi okuyarak hareket etmesi ulusal çıkarı için daha
iyi olur:
_"Burada dengelemesi açısından Rusya ile daha sıkı bir Avrasya politikası
izlemesi gerektiğini düşünüyorum. ABD-Rusya ilişkilerinden bahsettik. Türkiye,
Rusya ile Orta Asya, K5 Cumhuriyetlerini de kapsayan Türk dünyası, yukarı Slav
dünyası hemen altı Müslüman coğrafya, burada nasıl bir pozisyon alacağı
konusunda ABD’nin 1950 vari önermeleri yerine daha farklı bir perspektifi
Rusya ile koyabilir. Bunun çalışmalarına başlanabilir. Çin açısından Kuşak
Yol’un en önemli duraklarından biri Çin-Pakistan. Afganistan’ın sınır bölgesi.
Oradaki liman üzerinden sağlanan geçişler. Daha geçenlerde Rusya tarafından
Pakistan Akım anlaşması imzalandı. Yani bölgede Ruslar da var. Kimse işin o
kısmını konuşmuyor. Afganistan deyince artık sadece tek yanlı bir politikadan
değil Afganistan’ın hemen yanı başında Çin’in ABD tarafından desteklenen
Hindistan’a karşı stratejik partner seçtiği Pakistan ve ilk defa Pakistan-
Rusya ilişkilerinin ilerlediği bir dönemden bahsediyoruz. Dolayısıyla
Türkiye’nin bu gelişmeleri okuyarak hareket etmesi ulusal çıkarlarımız için
daha iyi olur.”_