Türk Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. M.
[Murat Erdoğan](https://www.hurriyet.com.tr/haberleri/murat-erdogan), 2011
öncesinde yurtdışındaki Türkler üzerine çalışıyordu. O yıl, Suriyelilerin
ülkelerinde çıkan iç savaş nedeniyle ülkelerini terk etmeye başlamasıyla, bu
işin nereye gideceğini en hızlı şekilde fark eden, ‘kokuyu’ ilk alan
uzmanlardan biri oldu. O gün bugündür bu ‘yer değiştirme’yi tüm boyutlarıyla
inceliyor. Erdoğan’la, Suriyelilerle geçirdiğimiz 10 yılı konuştuk;
Danimarka’nın Suriyeli mültecileri para verip ülkeden göndermesi hakkında ne
düşündüğünü de sorduk: “Türkiye gönüllü geri dönüşü de üçüncü ülkelere
yerleştirmeyi de teşvik etmeli. Ama bunun sınırlı kalacağını, asıl ihtiyacın
kapsamlı uyum çalışmaları olacağını bilmeliyiz. Danimarka elindeki mali güç ve
az sayıdaki mülteci için bunu yapabilir ama Türkiye’de 4 milyona yakın
Suriyeli için çok gerçekçi değil.”
Türk Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. M.
Murat Erdoğan
**1\. ‘Bir haftaya döneriz’ modundalardı**
29 Nisan 2011 gününü “Felaketten kaçmış, 252 kişilik bir grubun hareketi”
olarak yorumlamıştık. Herkeste “Sorun bir şekilde çözülür, insanlar da evine
gider” diye bir düşünce olduğunu hatırlıyorum. Hatta Hatay Valisi, “Geçici
misafirlerimiz geldi” diye bir açıklama yapmıştı. Nisandan aralık ayına kadar
Türkiye’ye gelen Suriyeli sayısı sadece 14 bindi, dolayısıyla kimse bu konuya
özel bir önem vermiyordu. O günlerde ilk gelenlerin yerleştirildiği iptidai
bir kampı ziyaret etmiştim, “Bir haftaya döneriz” modundalardı. Suriye’de
sivillere yönelik saldırılar ve buna bağlı kaçışlar her geçen gün artmaya
başlayınca, olayın daha büyük bir şeye dönüşeceğini anladım.
**2\. Canları nereye istiyorsa oraya gittiler**
2011’de ülkemizde 58 bin mülteci varken, üç sene sonra sayı 4 milyona ulaştı,
dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesine dönüştük.
[Suriyeliler](https://www.hurriyet.com.tr/haberleri/suriyeliler) geldi, onları
okullara, yurtlara yerleştirdik, kamplar yapmaya başladık. Bir kamp, iki kamp
derken, sayı 26’yı buldu ama 250 bin kişilik kapasitesi olan 26 kamp da
yetmedi. IŞİD ortaya çıkınca, hem Suriye rejiminin gitmesi yönündeki
uluslararası baskı yumuşadı hem de ülkeden kaçan insanların sayısı çok hızlı
bir şekilde arttı. Bu dönemde çok farkında olmadan ‘stratejik’ bir dönüşüm
yaşandı. Hem de hiçbir resmi karar alınmadan... Kamplarda kapasite dolunca,
Suriyelilere “Başınızın çaresine bakın” dedik. Dünya tarihinde görülmemiş bir
rahatlıkla, canları nereye istiyorsa oraya gittiler. İstanbul’a, Bursa’ya; bir
kısmı yurtdışına… Suriyeliler konusunun Türkiye’nin her bölgesine kontrolsüz
yayılmasının temel nedeni bu.
**3\. Böyle bir kitleye misafir demek...**
Küresel ve bölgesel aktörlerin, vahşi terör örgütlerinin cirit attığı bir
ülke… Su yok, evler, hastaneler, okullar yıkılmış, iş yok! Her gün
ölebilirsiniz. Böyle bir ortamda kim yaşamak ister? 2013’te, IŞİD’in
varlığıyla birlikte, Suriye’deki iç savaş artık bir iç savaş olmaktan çıktı.
İran, Rusya, Amerika ve Kürtler devreye girdi ve insanlar fark etti ki daha
uzun süre barış yok! “Ne zaman ülkeme dönebileceğim belli değilse, geldiğim
yerde kendime yeni bir yaşam kurmam gerekiyor” diye düşündüler ve dönüşten
umutlarını kestiler. Bir bölümü Avrupa’ya yöneldi, diğerleri kendi yaşamlarını
Türkiye’de kurmaya başladı. Türkiye’de 2011 sonrasında doğan Suriyeli bebek
sayısı 650 bini aştı, çalışan Suriyeli sayısı 1.4 milyon. Türkçe eğitim alan,
okullara giden Suriyeli sayısı 770 bin. Böyle bir kitleye misafir demek her
geçen gün zorlaşır.
**4\. Belediye hangi parayla, kime yetebilir?**
Türkiye, bu konuyu geçicilik üzerine inşa etti. “Şam’da rejim değişirse iş
değişecek” diye düşündük, gözümüz mültecilerde değil, Şam’da oldu. Türkiye,
bir yerleştirme sistemi kurmadığı için farklı illerde, farklı ilçelerde,
farklı mahallelerde anormal kümelenmeler oluştu. Bugün Esenyurt’ta 2019
verilerine göre 170 binin üzerinde Suriyeli var, bu sayının 250 bine çıktığı
söyleniyor. Düşünün ki Almanya’nın tamamında 550 bin, İsveç’te 130 bin
Suriyeli var ve başka hiçbir Avrupa ülkesinde 50 binin üzerinde Suriyeli yok.
Esenyurt’taki gibi kümelenmelerin iyi ve kötü tarafları var: Kendi içinde bir
gettolaşma getiriyor, kümelenilen yerdeki yönetim süreçlerini felç ediyor.
Belediye hangi parayla, kime yetebilir? Ama kendilerini güven içinde
hissettikleri yerlerde oluyor, çalışma imkânı yakalıyorlar. Ülkelerinde
birlikte olduğu insanlarla yine aynı sosyal çevrenin içindeler, bu da onlara
güven veriyor.
**5\. Kendi ayaklarının üstünde duruyorlar**
Toplumlar kitlesel göçlerde dört temel şeyden korkar.
\- **‘İşimi elimden alacak’** : Türkiye’de işsizlik artıyor ama Suriyeliler
Türklerin işini ellerinden aldılar demek çok doğru olmaz. Suriyeliler kayıt
dışı ekonomide kendilerine bir alan açtılar, kendi ayaklarının üstünde
duruyorlar. Bu, toplumdaki gerginliği de törpüleyen çok önemli bir husus.
\- **‘Suç oranı artacak’** : Birkaç eylem dışında Suriyeliler genelde mağdur
oldu, kriminal suçlarla doğrudan bir ilgileri yok. İleride artabilir belki,
ama on yıllık süreçte Türkleri provoke edecek işlerin içinde yer almadılar.
\- **‘Kamu hizmetleri bozulacak’** : Kamu hizmetlerinde bozulma sınır
illerinde yaşanıyor, o bölgeden çok şikâyet geliyor; özellikle okullarda ve
hastanelerde.
\- **‘Kimliğimiz bozulacak’** : Arapça tabelalara kızıyorlar ama bundan 10
sene önce Laleli’de her yerde Rusça tabelalar vardı, hâlâ var, kimse de
rahatsız değildi. Burada kendini üstün kılma halinin de etkisi var.
**6\. Sosyolojik bir esneklik halimiz var**
Gönülsüz ortak yaşam pratikte başarıldı ama birlikte yaşamaya hâlâ istekli de
hazır da değiliz. Türk toplumunda Suriyeliler konusunda endişe ve itirazlar
var, birlikte yaşam iradesi görülmüyor. Hatta çoğu insan, imkânı olsa onları
alıp hemen ülkelerine yollayacak. Suriyelilere sorarsanız, “Her geçen gün daha
mutluyuz, kendimizi daha güvende hissediyoruz” diyorlar. “Buraya savaşın
içinden çıktım geldim. Şikâyet edemem” diye düşünen çok fazla Suriyeli var.
Ama şunu söylemeden geçmem haksızlık olur: Türk toplumu, endişelerine rağmen
Suriyelilerle olağanüstü bir dayanışma gösteriyor. Sadece pandemi döneminde
toplumun yüzde 75’i Suriyelilere bir şekilde yardımcı olduğunu (ilaç götürme,
battaniye verme vs.) söylüyor.
Özellikle 50’li yıllardan itibaren Türkiye toplumunda iç göç bağlamında
olağanüstü bir hareketlenme var. Üst katınızda Hakkarili, alt katınızda Rizeli
oturuyor ve bu, bize yabancıyı ve sonradan geleni bir biçimde anlama imkânı
sağlıyor. Dini-kültürel olmaktan daha çok sosyolojik bir esneklik halimiz var.
**7\. En büyük dilekleri Türkiye vatandaşlığı**
2014’ten bu yana Suriyelilerin geri dönme eğilimleri azalıyor. Suriye’deki
savaş Suriyelilerin savaşı olmaktan çıktı, savaş ne zaman bitecek; kimse
söyleyemiyor. Ölmekten kaçmışsınız ve orada hâlâ hiç güvenmediğiniz bir
yönetim var. On senedir Türkiye’de bir hayat kurmuşsunuz, dönmeyi düşünür
müsünüz? Dönseniz de başınıza bir şey gelmeyecek diyelim. Peki, çocuğunuzu
hangi okula göndereceksiniz? Hastaneye gitmeniz gerekecek, hangi hastane?
Hangi suyu içeceksiniz? Gelmiş, bir yere tutunmuşsunuz. 1.3 milyon kişi
çalışıyor, on binlerce şirket kurmuş, yeni bir ülkede yeni bir yaşam inşa
etmişsiniz. Nereye gideceksiniz? Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönmesi
konusu artık istisna bir duruma dönüşmüştür. Esad’ın gitmesi, uluslararası
politika ve Suriye’deki Suriyelileri ilgilendirir ama bu artık Türkiye’deki
Suriyelileri ilgilendiren bir konu olmaktan çıktı. Türkiye’deki Suriyelilerin
gönüllü bir şekilde geri dönme ihtimalleri, istekleri bence yok. En büyük
dileklerinin Türkiye vatandaşlığı olması da bunun kanıtı zaten.
**8\. Bu nesil büyüdüğünde ne olacak?**
Bugün her ailede Türkçe bilen en az bir çocuk var, Türk devlet okullarında
Türkçe eğitim alıyorlar. Bazı Suriyeli ailelere göre bu çocuklar asimile
oluyor çünkü kendi dillerini unutuyorlar. Bu nesil büyüdüğünde ne Suriyeli ne
Türk olacaklar. Ya da hem Suriyeli hem Türk... Üstelik çok travmatik
süreçlerden geçtiler. Üniversitelerdeki 37 bin 500 Suriyeli öğrenci mezun
olunca nasıl iş bulacak, bulamayınca hayal kırıklıkları ne olacak? Bunları
hesaplamalıyız.
**9\. Arap olmayı politize etmek gibi bir kanal açık**
Türkiye’de Suriyeliler şimdiye kadar siyasi tercihlerde çok önemli bir rol
oynamadı ama bundan sonra oynayacak görünüyor. Yakın zamanda sadece
Suriyelileri dikkate alan siyasi partiler kurulacak. Bunlar, ırkçı partilerin
Türk versiyonu olacak. Türkiye’de yabancı olmayı, hele Arap olmayı politize
etmek gibi bir kanal açık. Bu kanal açılırsa, diğer merkez partiler de bu
pastadan pay almak için daha dışlayıcı bir söyleme yönelebilir.
**10\. Tedirgin etmemek için çaba sarf edip içlerine kapanırlar**
Suriyeliler Türk toplumunu tedirgin etmemek için çaba sarf etti. Zor
koşullarda, az parayla çoğunlukla da kentlerin yoksul alanlarında bir yaşam
inşa etme derdindeler. Türk toplumu zaten Suriyelilere ciddi mesafe koyuyor
ama her geçen gün Suriyelilerin de Türk toplumundan sosyolojik olarak
uzaklaşma riski oldukça yüksek görünüyor. Dünyanın her yerinde, etnisiteden
bağımsız biçimde göçmen topluluklar ciddi sayılara sahipse, kendi içlerine
kapanır, entegre olmaları çok zor olur. Batı literatüründe buna ‘paralel
toplum yapıları’ deniliyor. Bu ayrışma, bir süre sonra politikleşir.
Türkiye’deki Suriyelilerin ötekisi Türk toplumu olan kendi milliyetçiliklerini
yaratmaları sürpriz olmayacak.
_Türkiye’de geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı 31 Mart 2021
tarihi itibariyle 3 milyon 665 bin 946 kişi._
**[Bitcoin](https://bigpara.hurriyet.com.tr/kripto/kripto-para-piyasasi/) ve
[Ethereum](https://bigpara.hurriyet.com.tr/kripto/kripto-para-piyasasi/) ne
kadar?**
**[Bitcoin](https://mbigpara.hurriyet.com.tr/kripto/kripto-para-piyasasi/) ve
[Ethereum](https://mbigpara.hurriyet.com.tr/kripto/kripto-para-piyasasi/) ne
kadar?**