Özet (TL;DR) @ 2017-11-04T10:17:38.000Z: İYİ Parti'yi kuran Meral Akşener, kendisine yöneltilen FETÖ suçlamalarına ilişkin olarak dokunulmazlığı olmadığını belirtti ve "İftiraysa, o zaman o iftirayı atana da gereğini yapacaksınız" dedi.…



Meral Han ım, hiç tereddut ettiniz mi partiyi kurarken?

Hayır.

Ya tabela partisi olursak, ya umdu ğumuzu bulamazsak diye…

Referandum sırasında ozellikle Doğu ve Guneydoğu Anadolu'da bir şey fark ettim. Bir tarafta HDP bir tarafta da AK Parti. İki sert yuz var. Ve ilk defa burada geçmişin ozlendiğini gordum.

Nas ıl bir ozlem bu?

Diyelim ki Anavatan Partisi iktidardaydı. Ama Refah Partisi ve DYP'nin buralarda; Doğu ve Guneydoğu'da milletvekilleri vardı. İktidardan isteklerine yanıt alamayan vatandaş mutlaka muhalefete giderdi. Vatandaşın bir uçuncu yola ihtiyaç duyduğunu gorduk. Seçmen bize nasıl davranacak goreceğiz ama bunun bir gorev olduğuna kanaat getirdik.

CHP 'yi bu noktada bir yere koyamıyor musunuz?

CHP geçmişte vardı. Daha doğrusu SHP doneminde buralarda milletvekilleri vardı. Zaman içinde CHP'ye oy verecek insanların hangi alana kaydığını bilmiyorum.1999 seçimlerinde MHP'nin de vekilleri vardı, ondan sonra onlar nereye gitti, bilmiyorum. Gorunen iki siyasi alan var.

Peki sadece bu iki siyasi alan ın var olması beraberinde neyi getirdi?

Guneydoğu boyle, ikili bir sistem var. Batı'daysa renkleri farklı yuzde 60'lık bir sağ seçmenin kendisinde toplandığına inanan -ki reel durum da bu- rekabetin ortadan kalktığı ve CHP'yi o sağ seçmen uzerinde formatlamış, duşman kuvvet kabul edip, onu bir yere sıkıştırmış, sağın geri kalan butun renklerini kendinde konsolide eden bir siyasi yapıyla karşı karşıya kaldık. Ama bu neyi getirdi? İncitici bir dilin, çemkiren bir soylemin, herkesin herkese hakaret ettiği ama bu hakaretlerin sonucunda da hiçbir şeyin olmadığı, işin cıvıdığı bir siyasi atmosferi getirdi. Şimdi bunun neticesinde ikiye bolundu Turkiye. Ne etnik, ne mezhep, ne siyasi aidiyet uzerinden tanımlayabiliriz biz bu durumu. Turkiye, evet-hayır diye ikiye bolunmuş ve bu iki kesim arasında bir geçirgenlik yok. Bakın ben guven endekslerini çok iyi takip ederim. Bu ulkede birbirine guvenen insanların oranı çok duştu. Hiçbir ulkede bu ulkede olduğu kadar noter yok.

(C) AA/ Arşiv

Niye?

Devlet vatandaşına, vatandaş devletine, vatandaş birbirine guvenmiyor da ondan. 15 Temmuz iğrenç darbe kalkışmasından sonra daha da derinleşen hukukla ilgili buyuk bir karamsarlık var. Şimdi siz kime guveneceksiniz. Ülkeleri kurallar yonetir, kurallar nedir, hukuktur. Hukuk insanların haksızlığa uğramamasını sağlar. Bunun ortadan kalktığına inanan, merci olarak nereye başvuracağını bilemeyen insanlar guvensiz olurlar. Meşru ifade alanları ve adalet ortadan kalktığı zaman insanlar once korkmaya başlarlar, o korkanlar birbirini bulur ve sonra merdiven altı denilen zemine kayarlar. Ve bu genellikle darbe donemlerinde olurdu ulkemizde. Dikkat ederseniz o donemlerde butun STK'lar kapalı olur. STK diye genellikle devleti temsil eden otoriter gucun hoş gordukleri ortaya çıkar. Diğerleri merdiven altına kayarlar. Turkiye bu sureci yaşıyor. Farkında mısınız İpek Hanım, insanlar gulumsemiyor. Barut fıçısı gibi herkes birbiriyle kavga etmeye hazır.

Bu dili de ğiştirecek misiniz?

Elbette. Politikacı olarak ben bıktım kardeşim, sıradan vatandaş ne yapsın? Bu; otoriteyi temsil edenden başlıyor, diğer alanlara da kayıyor. Burada kadın olmanın avantajını da goreceğim ben. Yaşım ve cinsiyetimin buyuk avantaj olduğunu duşunuyorum.

Bundan 10 sene once İYİ Parti'yi kursaydınız daha sert bir dil mi kullanırdınız?

(C) AA/ Emin Sansar

Onu bilemiyorum. Çok şey yaşamış bir politikacıyım ben. En buyuk ozelliğim de hatalarımdan ders çıkarmaktır. Hatam olmadı mı, oldu elbette. Ama ben hata diye kabullenip ozur dilediğim hiçbir şeyi tekrarlamadım. Tecrubemin onemli olduğunu duşunuyorum. Başardıktan, yani normalleştikten sonra inşallah gençlere teslim edip, huzurlu bir hayatı yaşayacağım.

Her seferinde gen çlere çok guvendiğinizi soyluyorsunuz… Bunu sağlayan ne oldu?

Ben eski bir universite hocasıyım. Gençlerle aram hep iyi olmuştur. Bakın ben, kendi sınıfının iyi tahsil gormuş bir kadınıyım. Sınıfsal olarak da kendini tanımlamış insanlardan biriyim. Ama yetiştirdiğimiz genç arkadaşlarımız bizden daha donanımlı. Bizim kafamızda bariyerler var. Kompartımanlara daha yatkınız. Onların arasında oyle bir şey yok.

Mesela; sizin kafan ızda olup, gençlerin kafasında olmayan bariyerler neler?

Biz dunyaya daha kapalı yetiştik. Bu arkadaşlarımız dunyadaki yaşıtlarıyla çok eşit bir ilişki kuruyor. Bizim en buyuk bariyerimiz belki de şu olabilir. Batılı mevkidaşlarımızla karşı karşıya geldiğimizde ya onlardan korkup kaçtık ya da kendimizi kafamızda gettolaştırdık. Ya da çok hayran olduk. 'Ben de'leri olduk. Bizim çocuklarımız kendilerini yaşıtlarından ustun de gormuyor, değersiz de hissetmiyor. Ataturk'un de soylediği çağdaş medeniyeti artık teknolojiyle ve bu çocuklarla yakalamak mumkun. Çatır çatır kaçmadan Turkiye adına mucadele edebilecekler. Bunu çok onemsiyorum.

Ya çok seviliyor ya da hiç sevilmiyorsunuz.  Bunlar kim; biliyor musunuz?

Biliyorum. Sosyal medyayı eskisi gibi takip edemiyorum. Ama geçmişte twitter'ımı tamamen kendim takip ettim. Genç bir kesim var. Sekuler, Ataturk'un değerlerine çok bağlı ve korkan. Bir kere "Turkiye elimizden gidiyor" diyenler seviyor. Ama biraz da temkinliler. "Tamam bakalım ne yapacak" diyorlar. Bir diğer kesim, kadınlar. Bana gore daha genç bir kadın grubu. Erkeklerde, muhafazakar alandan da var, merkez sağ ve kendini milliyetçi olarak tanımlamış insanlarda da var bu sempati.

Peki kim sevmiyor?

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin başkanı Sayın Erdoğan, siyasi kumaşı yuksek bir insandır ve rakibi iyi tespit eder. MHP'nin genel başkanlığına aday olduğumu açıkladığım andan itibaren beni de formatlamaya kalktılar. Kimisi FETÖ'cu dedi, kimisi bilmem ne! Onun getirdiği bir kanaat var. Bir de Adalet ve Kalkınma Partisi'yle hayatını ozdeşleştirmiş "Kaybederse bana ne olur" diyen bir seçmen kitlesi var. Oradaki his buraya yansıyor. Fakat çok ilginçtir, o kitlenin içinde bile bir vicdan devreye giriyor. Benimle ilgili o kadar çok haksızlık yapıldı ki, bir sure sonra insanların vicdanı devreye girdi.

(C) AA/ Evrim Aydın

Siyaset y ıllarınızdan sizi hatırlayan ve benimsemeyenler, katı bir şekilde eleştirenler de var.

Doğru Yol doneminde sekiz ay içişleri bakanlığı yaptım. Sayın Çiller'in 1993'ten başlattığı bir guvenlik politikası vardı. Ben partiye 1994'te katıldım. Sayın Çiller ile ekuri haline geldik. Genel olarak insanlar maliyeti yuksek insanlara nefret duyamaz. Sayın Çiller başbakandı. Kızgınlık bir şekilde birine kanalize edilir. O gunun şartlarında bu bendim. Bana saldırmanın bir maliyeti yoktu. Tabii çok fırtınalı bir donemdi.

Susurluk oldu …

Susurluk sonrasında bakan oldum ben. E benim ne alakam var Susurluk ile? Maliyet hesabı bu. Kendini sınıfsal olarak tanımlamış bir politikacı olarak ekonomik guç odaklarıyla da çok fazla haşır neşirliğim yoktu. O gunlerde benimle ilgili yapılan tanım, "Fakir koylu kızı"ydı. Aşağılanma için soylenmişti ama ben bunu aldım, başımın ustune koydum. Nasıl bu gençler, kendilerini Batılılar karşısında değersiz bulmuyorsa, ben de kendimi o gunun çok onemli bir şahsının karşısında değersiz veya daha değerli bulmadım. Mesela mutfaklar beni hep sevmiştir. Gazetelerin televizyonların mutfakları da beni hep sevmiştir. Çunku sınıfsal bir tavır aldım. İçişleri Bakanı'ydım, genel yayın yonetmenlerine hiç beyanat vermedim, o gunun muhabirlerine verdim. Çunku ben kuçuk bir memur çocuğuydum ve butun her yere tırnaklarımla kazıyarak geldim. Bakın bugun hakkımda soylenenleri de geçiyorum; Erdoğan'ın etrafındaki bu yazar-çizer takımı nedeniyle ona çok acıyorum. Çunku onun buraları kontrol etmesi, ovuyorum derken lime lime edenleri gormesi mumkun değil. Siyaset şoyle bir şeydir. Herkes birbirinin duşmanı değildir. Gun gelir siyasetçiler, bir zorluk karşısında yan yana gelirler.

Yenikap ı buluşması boyle miydi?

28 Şubat doneminde Refah Partililer ile Doğru Yol Partililer de birbirleriyle dayanışma içinde oldular.  15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra butun goruşlerin bir araya geldiği o huzurlu alan ortaya çıkmıştı. Şimdi bunun nasıl darmadağın edildiğine bakın. Çunku bu yekpare huzur alanının oy dağılımında sorun var. Bu huzur alanında o kutuplaştırılmayan seçmenin seni, beni gormesi mumkun.

Parti program ında FETÖ ile mucadele var. "15 Temmuz gerçeğini ortaya çıkarmak şehitlerimize karşı namus borcumuzdur" diyorsunuz. OHAL ile yurutulen mucadelenin yeterli olmadığını mı duşunuyorsunuz?

Sayın Erdoğan'ın bu konuda samimi olduğunu duşunuyorum. Kişisel olarak 17-25 Aralık'tan bu yana canının yandığına inanıyorum.  Fakat oyle bir geçirgenlik ve iç içe geçmişlik var ki, kimin eli kimin cebinde belli değil. Samimiyetle mucadele etmek istediğine inanıyorum ama bu mucadelenin gerçekten olduğuna inanmıyorum. Şoyle bir durum var: Eğer siz FETÖ'culuk uzerinden bir kriter koymazsanız, yani senin FETÖ'cun kaçar, benim FETÖ'cum tutuklanırsa bu adaleti ortadan kaldırır ve aynı zamanda da işi sulandırır.

Herkesin bir FET Ö'cusu mu var?

Ben hariç ağırlıkta olduğu goruluyor. Benim sulalemde yok.

Ama siz de FET Ö'ye yakın olmakla suçlanıyorsunuz.

Evet. Mesela bana "Meral Kılıçdaroğlu" diyen İsmail Kahraman "Belam" dediğim için beni mahkemeye verdi. İfade vermeye gittim Çarşamba gunu. Bu kişinin bana soylediği sozlerde direk FETÖ suçlaması var. E elin sopası yok, bak damadı kaçak. 1000 yaşında adam. Ben kendisine "İsmail Akşener" desem, ne kadar iğrenç. Defalardır kamuoyuna beyanda bulunuyorum. Bu mucadeleyi yapanları goreve çağırıyorum. Benim dokunulmazlığım yok. Varsa bir teror orgutune yandaş olmak, sempati duymak gereğini yapmanız lazım. Yok iftiraysa, o zaman o iftirayı atana da gereğini yapacaksınız. Bu nasıl bir devlettir ki, 8 yıldır evinin onunde polis kulubesi olan bir eski İçişleri Bakanı'nın ne olduğunu bilmiyor. Bir kere FETÖ'nun sermayedarları kaçtı kardeşim. Yeni bir iddia var.

Nedir o?

Diyorlar ki garibanlar hapiste, bir sektor oluştu. Parayı veren kaçıyor. Bu vicdanları yaralar. Ben iddialıyım. Şahsım, partim adına, altına imza attık, bu konuda mucadele etmek namus borcumuzdur.

15 Temmuz gecesi neredeydiniz?

Evimdeydim. Beylerbeyi'nde, Kupluce denilen yerde oturuyorum. Koprunun ayağına yakın bir yer.

(C) AA/

Anlat ır mısınız o geceyi?

Tarihi eser bir evde oturuyoruz. Üst katında televizyon yok. Gunluk çalışan bir kızımız var. Akşam eve misafir geldiğinde ikramı ben yaparım. İki farklı aile misafirimiz. Çay, borek servisini yaptım. Telefonumun sadece WhatsApp'ı açık. Misafirlerimizden biri bizim genel idare kurulu uyemiz Feridun Bahşi; telefonuna kopruyle ilgili bir mesaj geldi. Herkes birbirini aramaya başladı. Hemen televizyonu açtık. Yoldan insanlar geçiyor, televizyonlarda bir gariplik var ama ne olduğu belli değil. Nihayetinde oğrendik. Diğer misafirimiz gitmek için bir tekne istedi. Biz onu sahile kadar indirdik. İnsanlar ellerinde bayraklarla neşeli şekilde kopruye çıkıyor. Eve geldik, oğrendik. Sayın başbakanla ilk tweet'i atan, kınayan siyasetçi olduğumu sanıyorum.

Peki soka ğa çıkmayı duşundunuz mu?

Bunu çok durustlukle anlatıyorum size ve ilk kez anlatıyorum. "Hadi bakalım" falan olduk. Fakat bir arkadaşımız aradı. Ülke TV'de başlayıp, sonra diğerlerine sirayet eden, bu darbenin başbakanının benim olduğuma dair bir yayın yapıldı. Tam gidelim mi derken, bunun bir provokasyona sebep olabileceğini duşunerek durdum. "Darbecilere destek olmak için çıktı" denilebilirdi çunku. Asıl ilginç olanı şu, hiç çozemedik. Helikopter hep bizim evin bulunduğu o alanda dondu durdu. Ve iki buyuk kurşun bizim polis noktasına geldi. Zırhlı yaptırmıştım ben. Sıyırdı geçti, kıyafetlerini giydikleri konteynırın camlarını indirdi. Fakat sonra, ertesi gun, çok ilginç bir biçimde yayınlar başladı. Onca erkek, sayın cumhurbaşkanı, başbakan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli dahil hepsi bir yerlerde, hiçbirini tankın ustunde gormedim, ama tutturdular, "Meral Akşener niye tankın ustune çıkmadı" diye. Buraya da bir soru işareti koydum.

Nedir kafan ızdaki soru işareti?

Eğer Sayın Erdoğan'ın danışmanları, o esnada "Hazır elimiz değmişken Meral Akşener'i çıkaralım" diye bir plan proje yaptıysa amenna, bakın buna bir şey demem. Amaaa gerçekten o darbe başarılmış olsaydı, başbakanı cumhurbaşkanı olacak şahısları gizlemek uzere bir el devreye girmişse o zaman Sayın Erdoğan'ın bu işe dikkatle bakması lazım.

B oyle olduğunu mu duşunuyorsunuz?

Bilmiyorum. Neticede ben bu ulkede bir bakanlık yonettim. Sayın Erdoğan'ı FETÖ mucadelesinde samimi buluyorum ama çevresini kesinlikle samimi bulmuyorum. Kendimi Sayın Erdoğan açısından bir turnusol kağıdı gibi goruyorum. Çevresinden kim bana çemkiriyorsa emin olsun kriptodur.

(C) Fotoğraf: DHA

" Meral Akşener'den Neden Korkuyoruz" başlıklı bir koşe yazısında hukuk danışmanınız Nuri Polat'ın FETÖ'ye angaje olduğu iddia edildi.  Ne diyeceksiniz?

Hiç alakası yok mesela. Nuri Polat, benim ne danışmanım ne avukatım. Ne yakınım, ne uzağım. Ben bu arkadaşı MHP İstanbul il başkan yardımcısı sıfatıyla tanıdım.

Ş ahsınızla veya partinizle ilgisi yok mu yani?

Hayır yok. Ne Sayın Ahmet Kekeç ne diğerleri fikri takip yapıyor. O kadar hatalı yazılar var ki. 28 Şubat'ta bu arkadaşlar, benim FETÖ'yle bir olup askeriyeye kumpas kurduğumu iddia ettiler. Bu tutmadı. Çunku 28 Şubat'ta Tansu Hanım başbakan yardımcısı, Erbakan başbakan, ben İçişleri Bakanı'yım. Ne yapmışım ben. Bana bir belge gelmiş. Ben de ilk amirim olan Başbakan Yardımcısına iletmişim, o başbakana, başbakan da cumhurbaşkanına iletmiş. Cumhurbaşkanı da genelkurmay başkanına vermiş. Hatalı durum var mı? Yok. Peki bu belgenin oluşmasını sağlayan kişi nerede? Yeni Şafak'ın yazarı. O belgenin geldiği kişi, A Haber'de haber yapıyor. Peki o belgenin verildiği şahıs Sayın Çiller nerede, Sayın Cumhurbaşkanı'nın hasbahçesinde. Sayın Çiller'in beyninin tamamı uç kişi: Mumtazer Turkone hapiste. Huseyin Kocabıyık AK Parti'den İzmir milletvekili. Rahmetli Şukru Karaca vefat etti. Peki aynı yazar çizer takımı, beni FETÖ'nun bakan yaptığını iddia etti. Kendi kendimi bakan atayamayacağıma gore biri beni atadı. Sayın Çiller. Peki FETÖ soyluyor, bu kadını bakan yap, o da "Baş ustune hocam" diyor. E sayın Çiller nerede? Fikri takip yapmıyorlar…

Say ın Akşener; 90'lı yıllarda zirve yapan faili meçhul cinayetlerde sizin de sorumluluğunuz olduğu iddia ediliyor. Bu anlamda pişmanlıklarınız var mı?

Faili meçhul hikayesinin içinden ben çıkmam. 1993'te Kocaeli Üniversitesi'nde İnkılap Tarihi bolum başkanı olan bir kadın hocaydım. Kayınvalidesi ve kayınpederiyle oturan bir kadın. Kayınpederim İzmit'in bilinen isimlerinden birisi. Hatta oğluyla evlendiğimde, "Benim gelinimin toplu taşıma araçlarında saçına başına dokunulmasın" deyip, yaşlı bir amcanın taksisi ayarlandı. "Sen bununla gidip geleceksin kızım" dendi. Boyle bir aileye gelin gitmiş bir hocayım kardeşim. Tansu Hanım'a bağırmak her zaman maliyetti. Bana bağırmanın maliyeti yoktu. Faili meçhulu tartışırız ama o mucadelenin en şiddetli yapıldığı donemde ben Kocaeli'de oturan bir hocaydım. Bakın bu ulkede bir Cumhurbaşkanının batılı ulkelerin tehdit etmesini, bizim dışımızdaki guçlerin zora sokmasını kabul etmeyecek insanlardan biri ben ve benim arkadaşlarım. Bizim bir devlet anlayışımız var. Gunun sonunda Turkiye yan yana gelir. Öyle ağır hakaretlerle istiskal ederek, itibarsızlaştırmaya gayret etmek doğru değil. Benim bir ailem var. Ağaç kovuğundan çıkmadık hiçbirimiz. Torunumun gayri meşru olduğunu yazdırdılar. Mahkemeye verdim, IP bulunamadı biliyor musunuz? Torunumun 15 sene sonra bunlar olurken, babaannem ne yapmış, bunu ona gostermem lazım.

İ Yİ Parti'yi kurmanızda hakkınızdaki kaset iddialarının bir etkisi oldu mu?

Elbette. Hayatım hep mucadeleyle geçti. Hocayken de oyle. Ama bunca senedir hiç kadınlığım uzerinden yorum yapılmamıştı. 61 yaşındayım, bir babaanneyim, bir kocam var, 35 yaşında oğlum var, bunlar ne duşunuyor? Ben 2012 yılında çok baskı gordum ama hiç parti kurmayı duşunmedim. 7 Haziran'da malum hikaye oldu. Sonra sert bir mucadele geçirdim. Sayın Cumhurbaşkanı aradı. 35 dakikayı geçen telefon konuşmasında, bir daha boyle şeylerin tekrarlanmaması için bu iki kişinin goz onunden çekileceğini soyledi. Ama ben davayı çekmedim. Bu sırada Sayın Bahçeli, bir kadın genel başkan yardımcısını bana gonderdi, onun da şoyle bir sozu oldu, ilk kez paylaşıyorum. "Sayın Bahçeli, biz kasetlerle ilgili bedeller odedik. Artık hani kaseti olanı vermiyoruz" dedi. Orada da bir şeyler yıkıldı. Ama bir gorevdi, milletvekili sırasına girmiştim. Seçim bitti, Eve donmeye karar verdim. Rahmetli abim, Sayın Bahçeli'nin arkadaşıydı, benim hayatımda ozel bir yeri vardı. "Kızım muracaat et, ama oyle et ki seni sıraya koymasınlar. Sonra şantaja maruz kaldı derler" diye uyardı. 1 Kasım'a kadar sakin bir sureç geçirdim. Açık oyumu MHP'ye verdim, o bir borçtu. Ve defterleri kapatma kararı almıştım. Sonra çok buyuk baskı gordum ve bir yola çıktık. Bana bu partiyi kurduran nedenlerden biri atılan iftiralardır.

Samsun 'dan yola çıkacağınızı duşunmuştuk, Ahlat'tan çıktınız.  

Ve siz benim evimdesiniz. Ramazan bayramını da burada geçireceğiz. Babaanne- anneanne sofrasını kuracağız. O sofranın ozelliği, butun eller eşit şekilde o yiyeceklere ulaşırdı.

Buradan sonra nereye gideceksiniz?

Butun Turkiye'yi dolaşacağım. Şimdi Edirne'ye sonra Rize, Şırnak, devam edecek.

Merkez sa ğdaki boşluğu dolduracak mısınız?

Merkez sağ seçmeni yerinde duruyor. Bu seçmen, Batı'da CHP'ye, orta Anadolu ve buralarda Ak Parti'ye kaydı, biraz da MHP'ye. Cumhuriyet değerlerinin korunacağı, Ataturk'un hele anasına sovulmenin 'cıs' olacağı bir alanın yaratılacağı, tacizin, tecavuzun, işkencenin ortadan kaldırılacağı, uretimin olacağı, nefes alınacak, vatandaşa ulaşacak merkezde bir siyasi organizasyon var artık. Aytun Bey'in gomleğini çıkarması gerekmiyor. Onur Aydın diye bir kardeşimiz var, solcu, gomleğini çıkarması gerekmiyor. Durmuş Yılmaz, muhafazakar mesela. Gomleklerini çıkarmadan bu milletin butunluğu, mutluluğu, kavga dilinin ortadan kalktığı, hayat tarzına saygılı bir Turkiye için çalışacağız. Hep şu dendi, "ya cumhuriyet ya Osmanlı". Hayır biz oyle demiyoruz, "Cumhuriyet ile Osmanlı" diyoruz. Laiklik veya din dediler. Biz "Laiklik ile İslam" diyeceğiz. "Demokrasi ile cumhuriyet" diyeceğiz.

Herkesin oldu ğu bir partide bir karmaşa olacağı goruşu hakim. Daha doğrusu temelsiz bir yaklaşım olarak goruluyor

Biz bunu Doğru Yol Partisi'nde yaptık. Yapılmıştı, biz dahil olduk daha doğrusu. Anavatan farklıydı. O kompartımanlara ayrılmıştı. Rahmetli Özal yapıştırıcıydı, aradan çıkınca dağıldı. DYP oyle değildi, bir genel çerçevesi vardı. Hakikaten vatanseverlik uzerine, o sistemde kendini ifade etmekte bir zorluk yaşamazdın. Butun teşkilatlar benim ulku ocaklı olduğumu bilirdi.

K ırmızı çizgileriniz neler?

Turkiye'nin birliği ve beraberliğinin bozulması ve israf.

(C) REUTERS/ BULENT KILIC

K urt meselesinde tavrınız ne olacak?

Biz ona 'Kurt meselesi' değil, 'Guneydoğu meselesi' dedik. Çunku Kurt meselesi dediğiniz zaman şoyle bir şey oluyor: Şuurun altına şoyle bir mesaj iletiyorsunuz. Kurtler problem! Evet bizim burada problemlerimiz var. Ekonomik, sosyal, siyasi, açılımların getirdiği çıta yuksekliğinin yarattığı bir hayal kırıklığı ve bir de eli silahlı teror var. Bugun iri yarı laflar ederek bir dakikada çozemezsiniz. Dokunarak, birbirimizi anlayarak, açık seçik konuşarak uzerine gitmeliyiz.

Ahlat 'ta ev tutmanız sadece Turklerin Anadolu'ya girişiyle ilgili değil sanırım. Kurtlere de mesaj veriyor musunuz?

Herkese bir mesaj. "Sen Turksun, ben Kurdum" diye bir şey yok. Herkes kendinin ne olduğunu bilir. Babamın ailesi Yunanistan'a Diyarbakır'dan gonderilmiş. Ailemin geldiği yer Diyarbakır. Bir de etnik aidiyetin gunumuzde psikolojik olduğuna ve buna da saygı duyulması gerektiğine inanıyorum. Aidiyetiniz sizinle alakalı ve çok kıymetli. Karşılıklı saygı gostermeliyiz.

E şiniz sizi destekledi mi?

Burada çok buyuk desteğini goruyorum. İlk başladığımda "Sen bilirsin hanım" dedi. Şimdi yaşadıklarımızdan dolayı çok buyuk destek veriyor ve şunu soyluyor: "Bu uğurda malımı mulkumu satacağım." Kafaya koydu adam. Çok ilginç, "Neyle kuruyorsunuz partiyi" diyorlar, valla kuruş hesabı veririm.