Yazıyı buraya kopyalıyorum kaybolmasin sonra. Hürriyet de direk almış hatta biraz kırpmış: http://www.hurriyet.com.tr/her-sey/29515315.asp


Piramitte Bir Gece Geçirmek

Hostelde tanıştığım biri kadın üç arkadaşla beraber kafaya koyduk bu maya piramitlerinde bir geceyi geçireceğiz diyoruz. Bulunduğumuz yer en önemli maya piramitlerinden biri, belki de en önemlisi. Aralıksız her gün piramitlerin olduğu bölgeye gidiyoruz, giriyoruz içeri, dalıyoruz ormana doğru, bekliyoruz ki akşam olsun, güvenlikçiler çekilsin köşelerine, bizde hava kararınca yavaş yavaş piramitlere çıkarız, kimse görmez. Ama her seferinde 2-3 saat sonra bir güvenlikçi gelip bizi enseliyor. Dedik bu böyle olmayacak bir kontak bulalım, parası neyse verelim, bir geceyi burada geçirelim. Kimle konuştuysak katiyen olmaz, başınıza büyük iş alırsınız diyor. Ama biz kafaya koymuşuz hala bir yolunu arıyoruz. Ertesi gün tekrar gittik, ki bu 4. gidişimiz. Bu sefer izimizi bulamasınlar diye ormanda daha derine gittik. O kadar gittik ki artık dönüş yolunu bulmamız bile zor olabilirdi. Nasıl döneceğiz diye düşünürken güvenlikçi yine bizi enseledi. Adama dedik biz geceyi piramitlerin olduğu bölgede geçirmek istiyoruz, nasıl yapacağız? Olmaz dedi. Olur dedik. Adam o an bir duraksadı, düşünmeye başladı. Doğru adamı bulduğumuzu o an anladım. Dedik aramızda kalacak, neyse ücreti söyle. Tam olarak ne istiyorsunuz dedi. Komple bir geceyi piramitlerin orada geçirmek, başka bir şey değil. Telefon açtı bir yere, bizim tabi o sırada yüzümüzde güller açıyor. Kapattı telefonu. Gece 11 de içeri girersiniz sabah 5 de çıkarsanız. 5’den sonra kalamazsınız çünkü o saatten sonra devriye değişiyor, sıkıntı olur. Tamam dedik bize uyar, kaç lira? Kişi başı 15 USD. Hiç düşünmeden ok dedik, adamın telefon numarasını alıp hep beraber geri dönmeye başladık. Bu arada adam iyiki bizi enselemiş yoksa ormanın içinden geri dönüş yolunu biraz zor bulurduk. Kaldığımız yere döndük. Tabi o biçim de sevinçliyiz ama başka bir problem var; gece bizi bırakıp sabah alacak bir araç bulmalıyız. Kaldığımız yerden güvenli birine sorduk, bize gece için taksi lazım, o da bir numara verdi, aradık hemen. Adama dedik böyle böyle, gece 11 de bırakıcan, sabah 5 de gelip alıcan. Adam direk kabul etti. Döndük odalarımıza çanta hazırlıyoruz. Yiyecek, içecek, soğuk olursa diye mont vs. Derken saat 22:45 oldu. Taksici geldi, bindik taksiye gidiyoruz. O sırada bizim güvenlikçiyi de aradık, geliyoruz sorun yok di mi diye. Adam herşey ok, sorun yok dedi. Taksiyle piramitlerin olduğu doğal parkın önüne geldik, baktık adam bizi ana girişte bekliyor. İndik taksiden, adamla beraber alana doğru giriyoruz. Her taraf zifiri karanlık, sadece adamın elindeki fenerin ışığı var. Piramitlerin olduğu bu ormanlık alan çok büyük. İçeride irili, ufaklı şelaleler bile var. Gece olunca sadece 4 tane güvenlik görevlisi oluyormuş. İkisi kapılarda, diğer ikisi de ortalıkta dolanıyor. Adam hepsiyle anlaşmış, verdiğimiz parayı kendi aralarında bölüşüyorlar. Bahsettiğim bölgede 4-5 tane farklı maya piramiti var ama bir tanesi maya tarihi için çok önemli. Yani işin özü bu bölgede bir geceyi geçirmek gerçekten çok zor bir iş. Neyse adama toplam 60 usd verdik. Ortalıkta gezmeyin, ne olur ne olmaz, ben sizi istediğiniz bölgeye götüreyim orada takılın, sıkılınca başka yere gideriz dedi. OK, sorun değil, şu piramitten başlayalım, üzerinde biraz oturalım sonra diğerine geçeriz dedik. Adamın elinde fenerle, zifiri karanlıkta istediğimiz piramite doğru yürüyoruz. Aslında bizde de fener var ama adam kesinlikle kullamayın ne olur ne olmaz, biri görür, işi riske atmayalım dedi. Bizde o ne derse uyuyoruz. Piramidin tepesinde oturuyoruz, şansızlığımıza o gece ay da yok. Her taraf zifiri karanlık. Şimdiye kadar bu denli karanlık bir yerde bulunduğumu pek hatırlamıyorum. Ama tabi bunun diğer bir güzelliği yıldızları çok efsanevi bir şekilde görüyorsun. Neyse aradan bir saat geçti. Yanımızda getirdiğimiz çerezleri yiyoruz, muhabbet ediyoruz, bir yandan da birbirimize dönüp bu inanılmaz, sonunda başardık diyoruz. Derken adam dedi ki, karşıdaki piramidin içine girmek ister misiniz? Sadece içeri değil, piramidin altındaki kralın mezarına da gidebiliriz. Bahsettiği piramit mayalar için belki de en önemli piramitlerden biri. Kralın mezarı ise apayrı bir olay, çünkü mezarın üstünde 3-4 metrelik yekpare bir taş(tum) var. Bu tum ve mezar piramit yapılmadan önce inşa ediliyor sonra bunun üstüne piramit yapılıyor. Sebebi tum içeriden hiçbir şekilde dışarı çıkmasın. Tek parça olduğu için içeriden kırmadan çıkarmak imkansız. Tabi ki istiyoruz dedik. Adam kişi başı 10 usd dedi. Hiç üstelemeden kabul edip, paraları verdik. Elindeki telsizle arkadaşını arayıp, piramite gireceğiz, kapıları açmamız lazım dedi. Sonra ben de yardıma gitmeliyim, siz takılın burada yarım saate gelirim dedi ve gitti. Biz hem heyecandan hem sevinçten kuduruyoruz. Kralın mezarına girmek hiç aklımızda yok çünkü bu imkansız gibi birşeydi. Aradan yarım saat geçti adam halen gelmedi. O sırada tabi biz fener de kullanmıyoruz arasıra cep telefonun ışığıyla sağa sola bakıyoruz, sohbet ediyoruz vs. Ortam aşırı otantik. Bunun bir sebebi de bu bölgede çığlık atan maymunlardan çok var. Gece 12 den sonra öyle bir bağırmaya başlıyorlar ki o zifiri karanlıkta ürkmemek imkansız. Adamın diğer bir dediği de gece 12 den sonra bazen maymunlar piramitlere çıkabiliyor, gelirse korkmayın birşey olmaz. Arkadaş nasıl korkmayacan, maymunun sesi dünyadaki en güçlü 3. hayvan sesi. Çığlığı aslan kükremesi gibi. Neyse ben ürksem de macera olur diye gelsinler anasını satayım diyorum. Çığlıklar her dakika yaklaşıyor, çünkü ağaçtan ağaça geçiyorlar. Ön taraftan başka bir maymunun çığlığı, arka taraftan başka maymunun ki geliyor. İnanılmaz bir ortam, o anı anlatmak gerçekten mümkün değil. Her geçen dakika biz birbirimize daha da sokuluyoruz. En son arkayı dörtleyenler gibi piramidin tepesinde oturuyorduk. Muhtemelen en yakındaki maymunlarla aramızda 40-50 metre kadar mesafe kalmıştı. Neyse o sırada gitmesinden yaklaşık 1 saat sonra adam geldi. Kapıları açmak çok zorladı, onun için uzun sürdü dedi. Ben de diyorum ne kapısı arkadaş bu kadar uzun sürecek, bizi yiyor galiba. Yine fenerin ışığıyla piramitten inip, diğer piramide doğru gitmeye başladık. Gittiğimiz piramidin çevresi bant gibi bir güvenlik şeridiyle çevrili. Gün içinde tek bir basamağına bile çıkamazsınız o kadar önemli bir piramit. Banttan atlayıp yavaş yavaş yukarı doğru çıkıyoruz. Tepede 5 tane büyük kapı gibi boşluklar var ama buradan kimse girmesin diye her taraf sık örgülü tellerle kaplanmış. Biz gireceğiz diye adamlar en uçta, duvar dibindeki tellerden yarım metrelik kesmişler, orayı aralayıp tek tek içeri gireceğiz. Gireceğiz ama burası öyle geniş geniş yürünebilen bir yer değil. En tepede ve ancak sırtımızı duvara dayayıp, yengeç gibi yan yan yürüyerek telin açıldığı yere gidebiliyoruz. Bulunduğunuz basamak 20 cm genişliğinde ancadır. Adam sürekli lütfen dikkatli olun diyor. Aşağıya düşersen çok yüksek değil ama en yakın basamak 3 metre. Tek tek telin olduğu yere geldik ve girdik içeri. Artık piramitin içindeyiz. Bizle beraber toplamda 6 kişi var. Adam şimdi çantalarınızı, telefon, kamera ne varsa buraya bırakmalısınız. Buradan sonra hiç bir şekilde kamera kaydı yok dedi. Patron o, ne derse ok diyoruz. Çantaları duvar dibine bıraktık sonraki kapıya doğru gidiyoruz. Burası acayip heyecanlıydı çünkü bu kapı piramidin içine yani aşağıya doğru inen merdivenin kapısı. Bu kapı dik durmuyor, şöyle düşünün; 1 metreye 2 metrelik zindana inen bir giriş var, aşağıya doğru inen tünelin girişi, kapı da burayı kapatmak için yerde duruyor, aynı hapishanelerdeki demir kapılar tarzında. Onlardan tek farkı dikey değil, girişi kapatmak için yatay olarak yapılmış. Kapının 3 tane devasa kilidi var. Ve bu kilitler açık değil. Nasıl gireceğiz acaba diye düşünürken adamlar meğersem kilitlerden değil, kapının diğer tarafındaki menteşelerden açmışlar. Bu kilitlerin anahtarları kimsede yok, onun için menteşeden açtık dediler. Demir kapıyı menteşe tarafından tutup diğer tarafa doğru açtılar. Önden adam inmeye başladı, bizde peşinden bildiğin zindana iner gibi iniyoruz. Aşağıya doğru yaklaşık 60 derecelik bir merdiven. Toplamda 70 basamağı var ve iki kere zikzak yapıyor. Ortam çok dar olsa da kafanız yukarıya vurmuyor. Genişlik ise 1-1,5 metre ancadır. Merdivendeki boşluğun şekli ise aynı piramit gibi üçgen şeklinde. Aşağıya doğru indikçe ortam aşırı sessizleşiyor. İkinci zikzaktan sonra zemine ulaştık. Bulunduğumuz yer piramite dışarıdan bakıldığında zeminden 7 metre daha aşağıda kalıyor. Şimdi direk yürüyoruz. 13-14 metrelik düz ve merdivenlere göre daha geniş bir koridor. Adamın elinde fener, peşinde biz. Ortam çok sessiz. O kadar sessiz ki herkes birbirinin nefesini duyuyor, kimse çıt çıkarmıyor. Derken en baba kapıya, yani kralın mezarının olduğu yere geldik. Burayı görünce adamların kapıyı açmak için niye bu kadar zaman harcadığını anladım. Mezarın girişinde aynı filmlerdeki gibi yaklaşık 2,5 metre yüksekliğinde üçgen bir kapı var. Kapının kalınlığı 30 cm civarı. Adam iki kişi bu kapıyı açmakla çok uğraştık, onun için uzun sürdü dedi. Biz ağzımız açık bir şekilde ortama, kapıya, heyecanla birbirimize bakıyoruz. Nihayet kralın mezarının önünde o meşhur kocaman tuma bakıyoruz. Buranın girişi yine hapishanelerdeki gibi demir bir kapıyla kapanmış ve kilitli. İçerisi 4 metreye 4 meterelik bir oda. İçeriye girmenin bir olayı yok, zaten mezar 1 metre önünüzde ve herşeyi görüyorsunuz. Ne yapayım ne edeyim derken dedim sonuçta burası bir mezar ve ne kadar maya kralı da olsa o da bir insan. Önce üç kulhuvallah bir elham okudum. Sonra duvarlardaki orijinal resim, simge ve yazıları incelemeyi başladım. Aynı şekilde bunlar tum denilen o kocaman ve kalın taşın üstünde de var. Bu tumun altında normalde kralın iskeleti varmış ama piramit bulunduktan sonra korumalı bir yere almışlar. Adam elindeki fenerle yavaş yavaş duvarları aydınlatıyor, bizde ağzımız açık bir şekilde bakıyoruz. Burada beni en çok etkileyen şey ortamın aşırı sessiz olmasıydı. O kadar sessizdi ki neredeyse kalp atışınızı duyabiliyorsunuz. Tahminimce bir insan tek başına 3-4 saat burada kalsa sessizlikten kafayı yiyebilir. 15 Dakika sonra adam dedi ki durmak mı istiyorsunuz yoksa çıkalım mı? İnsan ömründe kaç kere böyle bir yerde bulunabilir ki diyerek durmak istiyoruz dedik. Ok, siz durun ben yukarı çıkıyorum 10 dakika sonra gelirim dedi. Bizde hiç düşünmeden ok dedik. Adam elinde fenerle yavaş yavaş koridordan yürüdü, tıkır tıkır merdivenleri çıktı ve gitti. Mezarın önünde 4 kişi kalakaldık. Işığımız yok derken arkadaşlardan biri cebinden bir kalem çıkarıp yaktı. Hani tepesinde ufak ışık olan kalemler vardır ya onlardan işte. Ama işin kötü tarafı ışık bir yanıp bir sönüyor. Sürekli yandığı yok. Ortam zaten korku filmi gibi bir de üstüne böyle sorunlu bir fener olunca işler daha da ürkütücü oldu. Neyse kapattık feneri, lazım olursa açarız dedik. Birbirimize iyice sokularak mezarın önünde yere oturduk. Kadın arkadaş el ele tutuşalım dedi. İçimden, arkadaş bu tip şeyler filmlerde olur, nereden çıktı şimdi bu diyorum ama ortamı bozmamak için sağ ve solumdaki erkeklerle el ele tutuşup, ellerimi de dizlerimin üzerine koydum. O sırada kadın arkadaş ses sanatçılığını konuşturup ninni tarzında mırıldanmaya, tınılar çıkarmaya başladı. Sesi bir yükseliyor, bir alçalıyor, duraksıyor, devam ediyor. Benim gözler kapalı. Çünkü açsan da aynı kapasan da aynı. Ortamın akustiği efsane güzel, sesi hafif yankı yapıyor bir de uzaklardan periyodik olarak bir damla sesi geliyor. Yani süper mistik bir ortam. Yaklaşık 5 dakika böyle el ele tutuşup, arkadaşın performansını dinledik. Acayip huzurlu bir ortamdı. Mezarı, kralı, piramidi hepsini bir kaç dakika unutuverdik. Sonra konuşmaya başladık. Ne enteresan ortam, aynı filmlerdeki gibi diyoruz, konuştukça da birbirimize yaklaşıyoruz. 10-15 Dakika geçti adam gelmedi. Soğuk espriler yapıyoruz, adam gelmezmiş bir de gibisinden ama aslında içten içe herkes tırsmaya başladı. Yaklaşık yarım saat sonra dedik acaba biz kendimiz mi yukarı çıksak diye ona da cesaret edemedik. Sonuçta piramidin en dibindeyiz ve başka koridor olabilir, farketmemişizdir, bir de yanlış yere gideriz falan diyerek en iyisi bekleyelim dedik. Ne kadar konuşsak, ortamı yumuşatmaya çalışsak da içten içe hep tırstık ve birbirimize daha fazla sokulduk. Sessiz kaldığımız zamanlarda içimden bildiğim duaları okuyordum. Baya dua bildiğimi sanıyordum ama meğersem bilmiyormuşum çünkü hemen başa dönüyordum. Yaklaşık 45 dakika sonra yukarıdan sesler gelmeye başladı. Birisi aşağıya iniyor. Sesler ilk başta çok uzaktan gelirken git gide yakınlaşıyor. Sonra hafif bir ışık göründü. Bir sağa, bir sola sallanan bir ışık. Adamın ayaklarını gördük, sonra tamamını. Yavaş yavaş bize doğru geliyor ama yürümesi bir tuhaf. Feneri sağa sola çevirdiğinde böyle kelli, felli biri olduğu anlaşılıyor. Halbuki diğer adam 30 yaşlarında bildiğin traşlı, bambaşka biriydi. Biz hiç konuşmuyoruz ama muhtemelen herkes aynı şeyi düşünüyordu, “biz bu adamı tanımıyoruz ki!” Adam höt dese ödümüz kopacak. Yanımıza kadar yavaş yavaş yürüyerek geldi. Hepimiz kolkola girmiş bekliyoruz. Adam “nasılsınız?” dedi. Baktık normal konuşuyor, anladım ki senin, benim gibi bir insan, rahatladım biraz. Meğersem önceki adam içerdeyken kendini kötü hissetmiş ve bize bunu söylemeden yukarı çıkmış. aşağıya da bu arkadaşını göndermiş. Neyse biz aynı şekilde geldiğimiz yoldan yukarı çıktık. Menteşeden açtıkları kapıdan geçtik. Çantalarımızı aldık ve tekrar o telli yerden yengeç gibi yan yana yürüyerek piramidin dışına ulaştık. Maymunlar etrafımızda öyle bir birikmiş ki muhtemelen hemen önümüzdeki ağaçlarda çığlık atıyorlar. Ama sonuçta dışarıdayız, içimizde tarifsiz bir rahatlama var. Yaklaşık 3-4 saati böyle atraksiyonlu geçirince tabi hepimizin çişi geldi. Adama dedik ne yapacağız. Yapın buralara dedi, şimdi tuvalet bulamayız. Biraz önce içeride olduğumuz piramidin, o mayalar için en önemli olan piramidin çevresine yayılarak hep beraber bir güzel işedik. Tabi ben yine içimden dualar okuyorum bir de çarpılmayayım diye. Piramitten çıkmışız, yanımızda güvenli bir adam var ve tuvalet ihtiyacımızı da görmüşüz. Dedik diğer piramidin tepesine çıkalım, sabah 5 e kadar oturalım. Adam bizi piramidin tepesine bıraktı sonra arkadaşlarının yanına gitti. Ne olsa artık fenerimiz, telefon, kamera herşey var. Birşey olursa adamlara ulaşmak kolay. Yere oturup öyle dalmışken kadın arkadaş yine el ele tutuşalım dedi. Arkadaş ne gereği var diyorum içimden ama o hemen pozitif enerji için diyor, sonrada bu gece için teşekkür ederek göğe doğru birşeyler fısıldıyor. Saygı duyup ortama eşlik ediyorum. Sabah 5 e kadar konuştuk, güldük, kralın mezarından bahsettik, aslında herkesin nasıl korktuğunu, adamın gelmeme ihtimali olduğunu, bizi aşağıya kitleyip çantalarımızı alıp gitseler kimsenin haberi olmazdı ve hele ki onun yerine başka bir adamı görünce nasıl tırstığımızı birbirimize anlattık. Derken saat doldu. Adam gelip bizi aldı ve kapıya kadar götürdü. Yolda ilerlerken taksi tam zamanında geldi. Bindik ve kaldığımız yere geri döndük. Uyuyup, öğlen uyandığımda deselerdi ki bunların hepsi bir rüyaydı. İnanırdım. Ama sonra aklıma çektiğim videolar geldi, hepsi gerçekti. Rotasız Seyyah