[Türkiye](/turkiye/)
00:56 06.06.2021(Güncellendi 07:44 06.06.2021) URL'yi kısaltın
__9 __27
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Soğuk Savaş döneminde iki kutuplu
dünya sona erdi. Tek kutuplu dünyaya geçerken ‘kızıl tehlike’nin yerine bir
başka tehdit konulması gerekiyordu. Bunun içinde ‘yeşil tehlike’ diye bir şey
icat edildi. Bütün meseleyi onlar üzerinden bir günah keçisi üzerinden
çözülmeye çalışıldığını görüyoruz” dedi.
© AP Photo / K.M. Chaudary
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın SBB TV canlı yayınına konuk oldu.
“Geleneğimizin öyküsü geleceğimizin öyküsü” temasıyla gerçekleşen Şehir
Konuşmaları programında açıklamalarda bulundu. Programın moderatörleri Yolcu
Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer İdris Akdin ve Eğitimci Yazar Ali Bedir’in
İslamofobi’ye yönelik sorusuna karşılık verdi.
Batı’nın sorunlarını başka zemine aktarma gayretinde olduğunu söyleyen İbrahim
Kalın, _ **“Buna yansıtma deniyor. Bir sorunu burada çözemediğinizde bunu
başka bir zemine yansıtarak çözmeye çalışırsınız. Bir anlamda bu korkuyu
üreten örneğin İslamofobi olgusunu üreten bakış açısı Batı toplumlarının kendi
içindeki sorunlarını başka bir zeminde çözme gayretine yöneldiği için bunu
İslam karşıtlığı, Müslüman korkusu üzerinden yapmaya çalışıyor”**_ diye
konuştu.
Müslümanları günah keçisi olarak gören Batı'nın kendi sorunlarını öteleyerek
bir rahatlama sağlandığını anlatan Kalın, _“Örnek vermek gerekirse diyelim ki
Avrupa’da bugün 20-25 milyon kadar Müslüman yaşıyor. Baktığınız zaman orada
yaşayan Müslüman azınlıklar aslında çok büyük kahir eksende o topluma entegre
olmuş, o toplumun dilini konuşan, o toplumun eğitim kurumlarından geçmiş,
yasalara uyan, kanunlara riayet eden, orada üreten, orada tüketen oranın
vatandaşlığını benimsemiş insanlardan oluşuyor. Ama algıya baktığınız zaman,
yapılan onlarca ankette bu defalarca dile getirildi. Sanki o ülkelerdeki
işsizlik sorununun temel kaynağı orada yaşayan Müslüman azınlıklarmış gibi bir
algı oluşturuluyor. Orada aile kurumunun, aile ilişkilerinin zayıflamasının
müsebbibi olarak bu topluluklar gösteriliyor. Terör hadiselerinin çok büyük
bir bölümü orada yaşayan Müslüman bireylerle, cemaatlerle, camilerle,
derneklere ilişkilendiriliyor. Halbuki gerçeklere baktığınız zaman hem
Amerika’da hem Avrupa’da yaşanan terör hadiselerinin yüzde 90’dan fazlası o
toplumların kendi vatandaşları, kendi dindaşları, kendi etnik kökeninden gelen
insanlar tarafında yapılan terör eylemleri. Ama algıya baktığınız zaman
farklı. Orada elbette adı Müslüman olup da teröre karışan, suça karışanlar da
var bunu inkar etmiyoruz. Ama gelip bütün meseleyi onlar üzerinden bir günah
keçisi üzerinden çözülmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu ne sağlıyor. Bir konfor
duygusu sağlıyor. Bir rahatlama duygusu sağıyor. Sorun bende değil sonradan
gelen eklemlenen bu azınlık toplumlarda diye”_ şeklinde konuştu.
Dünya değişirken ‘kızıl tehlike’nin yerine ‘yeşil tehlike’ olgusunun
geçirildiğini ifade eden Kalın, sözlerini şöyle tamamladı:
> "Müslümanların mesela diyelim ki kendi inançlarına, dinlerine, adetlerine
> geleneklerine sahip çıkmalarını sorun olarak görüyorlar. Halbuki buna karşı
> yapılması gereken şey, diyelim ki bir Hristiyan açısından kilise açısından;
> Müslümanları ayıplamak yerine onların da kendi gelenek ve adetlerine,
> inançlarına sahip çıkmaları olmalıdır. Bunu yerine kolay yolun tercih
> edildiğini görüyoruz. Küresel düzlemde de şundan bahsedildi hep. Soğuk Savaş
> döneminde iki kutuplu dünya sona erdi. Tek kutuplu dünyaya geçerken ‘kızıl
> tehlike’nin yerine bir başka tehdit konulması gerekiyordu. Bunun içinde
> ‘yeşil tehlike’ diye bir şey icat edildi. Onlarca yılda bunlar konuşuldu.
> İşlendi. Ve 90’lı yıllarda Huntington’ın ondan hemen önce aslında Bernard
> Lewis’in ortaya attığı Medeniyetler Çatışması tezi bütün bu algıları daha da
> tetikledi. Burada Batı Medeniyeti kendi iç sorunlarını kendisiyle ciddi bir
> muhasebe yaparak çözmek yerine bunu ötekinin suçlanması ötekinin
> öcüleştirilmesi ötekinin şeytanileştirilmesi üzerine yapmaya çalıştı."