Özet (TL;DR) @ 2019-01-20 08:20:28.196580: “Platformlar sinemayı öldürüyor mu” konusunu evde masaya yatırdık. Öldürmediğine kanaat getirdik ve bunu kanıtlamak için sinemaya gittik.



Evde sabahları herkes işine gucune dağılmadan once kahve eşliğinde gundeme bakıp karşılıklı kısa bir değerlendirme yapma huyumuz var. Bu durumun rutine donmesi evde sabah kahvesi seansının, ' NTV Yaz ı İşleri' programına bağlamasına sebep oldu. Bir s uredir kahveyi koyarken 'Maçka'da Buluşalım'dan uyarladığım "Sen Mirgun ol ben Ruşen salonda bu-lu-şa-lım, salonda bu-lu..." şeklindeki şarkımı soyluyorum. Artık fark etmişsinizdir boyle abuk sabuk şarkı mırıldanma huyum var, ben de memnun değilim, bazen ağzımdan saçma yerlerde kaçtığı oluyor ama ne yapacaksın insan bir yaştan sonra çok da değişemiyor.

Ş İMDİ BÖYLE Mİ OLDU SPIELBERG EFENDİ?

Bu hafta hane içi gundem programlarımızdan birini " Platform yayıncılığı sinemayı olduruyor mu" sorusuyla açtık. Steven Spielberg ba şta olmak uzere bazı buyuk yonetmenler bu yonde fikir belirtmişler. Kendisine " Sen aynı seriden 47 kere para kazanırken olmuyordu da şimdi mi oluyor Steven" diye gıyabında çemkirdikten sonra kendi film izleme alışkanlığımızı masaya yatırdık.

        *

Mesela ben eskiden " Televizyon izlemiyorum" şekli yapan insanlara içimden " Aman ne havalısın maşallah" falan diye sallıyordum. Yuzlerine bir şey demiyordum tabii, densizliğin alemi yok çunku. Fakat gel zaman git zaman, televizyon da dizisiyle olsun, programıyla olsun malum halini alınca giderek az açılır oldu. Sonra bir gun bir baktım ben de " Yok ya bizde televizyon hiç açılmıyor" adamı olmuşum.

Sonuna kadar direndik!

Boyle olunca televizyona kuruldum. Bu alet kapladığı alanın hakkını vermiyor, iş yapmıyorsa yurusun gitsin diye yan yan bakmaya başladım. Eşbaşkana " Ben bunu buradan sepetleyip yerine tırmanış duvarı yapsam ufak bir tane, karşısına da kanepe koyar birbirimizin duşmesini izleriz" gibi projelerle geldim. Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu alamadım projelerime. Ne zaman ki platform yayıncılığı işi devreye girdi, bizim gozden duşen televizyona kendini tekrar kanıtlama, kapladığı metrekarenin gereğini yapma fırsatı doğdu. Bilgisayarı ona bağlayıp az da olsa iş yapar hale getirdik.

Peki b oyle olunca sinema bizim nezdimizde oldu mu? Hayır katiyen oyle bir şey yok.

Nitekim Netflix'in " Ben mi sinemayı olduruyorum alın o zaman size sinemanın kralı" diyerek giriştiği, Alfonso Cuaron 'un ' Roma 'sını izlemeyi " Bunu sinemada gorelim" dediğimiz için haftalarca oteledik.

Her Netflix açtığımızda karşımıza çıktı, azimle " Yok izlemeyelim" dedik sabrettik. Değdi de valla beklediğimize. Ha onu izlememek için bir suru kotu dizi izledik o kısım sıkıntı oldu biraz. Platformdaki arkadaşlar " İçeriği bol tutalım" deyince, 72 milletten ipini koparan bunlara dizi satmış.

Bir tane hoşumuza giden bulmak için 40 tane çop, çop, bu da çop elemesi yapmamız gerekiyor. Ama sırf o 'jeneriği geç' butonunun getirdiği medeniyet hatırına bile sıkıntı yapmaz insan. Biz de yapmıyoruz. " Seri dizi getir kardeşim" diyoruz.

Sinemaya gitmek ya da
gitmemek

KOREL İLER SİNEMA İŞİNİ  BİLİYOR HOCAM!

Neyse, evde sabah program ımızı bu şekil bağlayınca iş çıkışı şoyle bir hava almak için sinemaya gitmeye karar verdik.

Akşam kol kola girip yeryuzundeki cennet Kadıkoy Sineması'na yoneldik, ' Burning 'i izledik (Koreliler sinema işini biliyor hocam). Mısır tartışmalarından uzak bu salonun hastasıyım. " Film kotuyse bile sorun değil; o guzel salonda oturur iki saat geliriz, guzelse yanımıza kar" gibi artı bir motivasyon veriyor.

        *

Neticede genel kanaatimiz sineman ın verdiği bu deneyimi platformun olduremeyeceği yonunde. Hatta Cuaron Bey'de olduğu gibi hayırlı katkıları da olabiliyor. Evde mısırımı kendim patlatıp zırva sapan bilet fiyatları odememem de bir ayrı artı. İnsan o paraları odeyip de filmi beğenmezse ekstra sinir basıyor. Televizyon dizilerini oldurebilir belki. E onların da iyi bir hayatı oldu. Kimse sonsuza kadar yaşamaz sonuçta.