Antalya Film Festivali’nden döndün. Nasıl geçti pandemi gölgesindeki
festival?
- Yaşanan zorlu döneme rağmen sinemamızın geleceğine ışık tutmaya devam etmek
gurur vericiydi. Tüm sektörle birlikte sinemanın birleştirici gücünü pandemi
gölgesinde bir kez daha yaşadık. Ayrıca Altın Portakal
Film Festivali’nde bu sene ulusal
kategoride 14 kadın ödül sahibi oldu, bu da çok gurur verici bir gelişme.
Aynı zamanda Altın Portakal’da Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması’nın da jüri
üyesiydin. Festivalde yarışmak kadar heyecanlı mıydı değerlendiren grupta
olmak?
- Türkiye’nin en köklü festivalinde jüri üyesi olmak çok heyecan vericiydi.
Büyürken rol modelin kimdi?
- En büyük rol modelim; halam Alev ve annem. Bu iki güçlü kadının sanatçı
çevreleri; sanatçılar, yazarlar, mimarlar, entelektüeller arasında büyümek,
yaratıcı ruhumu çok genç yaşta geliştirmeye başladı. Sonrasında sinemayla
tanışmam bu yolda ilerlememi sağladı.
Çok küçük yaşlarda oyuncu olmaya karar vermişsin. Özgür ve özgüveni yüksek
bir çocuk olarak mı yetiştirildin?
- Büyüklerin yönettiği dünyada bir çocuk için değer verildiğini,
dinlenildiğini, önemsendiğini hissetmek çok anlamlı. Ailem aldığım kararlara
her zaman saygı duydu ve destek oldu.
ŞÖHRET YOLU ARTIK
HERKESE AÇIK
İlk sinema filmin “Bulantı”yı izledikten sonra anneannen “Keşke salon
filminde oynasaydın” demiş. Mesleki olarak ailenin fikirlerini alır mısın,
yorumlarından etkilenir misin?
- Aslında bu anneannemle aramda bir espriydi. Ailem her zaman düşüncelerime
destek oldu.
Yetenek, eğitim, şans, azim... Başarılı olma yolunda hangisinin daha önemli
olduğunu düşünüyorsun?
- İnsanlar azimleriyle ve çalışkanlıklarıyla varlıklarını ortaya koyar.
Eğitim, var olan yeteneğin gelişmesine katkı sağlar. Oyunculuk tek başına
eğitimle ya da yetenekle yapamayacağınız bir meslek. O yüzden başarılı olma
yolunda yetenek ve eğitimin yanı sıra azim, sabır ve çalışkanlık çok önemli.
Şöhretli olma mevzusunu nasıl ele alıyorsun, ne tür bir bakış açısına
sahipsin?
- Şöhret; birçok insanın başını döndüren, heyecanlandıran bir duygu. Bugün,
şöhretli olma yolu herkese açık, sosyal medya sayesinde ulaşabilecek bir
mertebe haline geldi. Kariyerimin başından bugüne hiçbir zaman şöhretli olmaya
değil, başarılı olmaya odaklıyım. Kalıcı, iz bırakan projelerde olmaya özen
gösteriyorum.
HOLLYWOOD
KOLAY DEĞİL
Üniversite eğitimini Amerika’da tamamladığından, “Mezun olduktan sonra
şansımı Hollywood’da denesem mi” diye düşündün mü hiç?
- Düşündüm tabii ki. Bir yabancı olarak yurtdışında çalışmak kolay değil ve
buradaki kariyerimdeki gelişmelerden memnunum.
Her ne kadar ilk çıkışın “Muhteşem Yüzyıl”la olsa da seni bugüne kadar daha
çok bağımsız yapımlarda, sanat filmlerinde gördük. En başından beri
planladığın bir şey miydi bu?
- Benim için önemli olan projelerin reytingli veya bağımsız olması değil,
senaryonun gücü. Özellikle de kadın karakterin nasıl yazıldığı ve ne
anlattığı. Son zamanlarda bağımsız filmlerde daha çok rol aldığım doğru ama
planlı bir seçim değil bu, senaryoların çekiciliği.
Kariyerinde dönüm noktan ne oldu?
- “Kız Kardeşler” filmindeki oyunculuğumla İstanbul Film Festivali, Slemani
Film Festivali ve Uçan Süpürge Film Festivali’nde ödüllere layık görüldüm.
Sanırım şanslı dönüm noktam, bu kadar başarılı bir filmde yer almış olmak.
AMERİKA’DA OKUDUM AMA KENDİMİ
AVRUPA’DA HAYAL EDİYORUM
Zeki Demirkubuz,
Ferzan Özpetek, Emin
Alper, Çiğdem Sezgin, Ali Aydın, Tolga Karaçelik, Cem Yılmaz... Bugüne kadar
birçok önemli yönetmenle çalıştın. Türkiye’den ya da dünyadan hayalini
kurduğun başka bir isim var mı?
- Kariyerimin başındayken tabii ki büyük isimlerin ve auteur yönetmenlerin
hayallerini kurdum. Bugün ise daha ayakları basan, gerçekçi bir yaklaşımım
var; senaryo, senaryo, senaryo.
Global anlamda iş yapmak hedeflerin arasında mı? En çok nerde görmek
istersin kendini?
- Dört lisan biliyorum ve tabii ki bu lisanlarda oynamak isterdim. Amerika’da
okumama rağmen son zamanlarda kendimi Avrupa’da hayal etmeye başladım. Umarım
pandemi bittikten sonra oralarda bir filmde veya dizide oynama fırsatım olur.
Güzel bir deneyim olacağını düşünüyorum.
Yurtdışında “Kız Kardeşler” ile katıldığınız festivaller ve kazanılan
ödüller seni bu hayaller konusunda cesaretlendirdi mi?
- Tabii ki yurtdışında Berlin’de filmimizin ana yarışmada açılması büyük bir
gurur. 7 yıl sonra bu kategoride yarışan ilk Türk filmi. Sonrasında Avrupa’da
birçok festival gezme imkanım oldu.
Siz oyuncular canlandırdığınız her yeni rolde bambaşka hayatları
deneyimliyorsunuz. Son yıllarda seni en sarsan öğretiler neler oldu?
- Beni sarsan değil ama heyecanlandıran öğretiler oldu: Ali Aydın’ın
“Kronoloji”si için çift el piyano dersi aldım. Emin Alper’in “Kız Kardeşler”i
için Türkiye’de hiç bilmediğim bölgeleri ve köyleri şive için keşfettim. Tolga
Karaçelik’in “Bartu Ben”i için de bir stilist arkadaşımla karakterin
kostümlerini baştan sona kendimiz oluşturduk. Her filmle yeni deneyimler
kazanmak beni geliştirdi.
HEP BİR TEDİRGİNLİK
Rol aldığın hikayelerde kadın olma durumunu farklı açılardan bizlere
yansıtan çok yönlü bir oyuncu olarak, Türkiye’de kadın olmak üzerine bir
şeyler söylemek ister misin?
- Türkiye’de kadın olmak hep mücadele etmek demek. Özellikle son yıllarda
korkutucu düzeylere ulaşan kadına yönelik şiddet ne yazık ki istikrarlı bir
artma eğilimi gösteriyor, hep bir tedirginlik. Ülkemizde pek çok alanda kadın
varlığını güçlendirilmesi için çaba harcıyor, umarım kalıcı ve olumlu sonuçlar
acilen üretilir.
ÂŞIK CEMRE’DEN ÇOK
ÇALIŞKAN CEMRE’YLE
İLGİLENİYORUM
Aşka inanıyor musun? Bize biraz aşık Cemre’den bahseder misin?
- Aşka inanıyorum ama sağlıklı bir sevgiye. Bu aralar aşık Cemre’den çok
çalışkan Cemre ile ilgileniyorum.
Kendini nasıl hissettiğin bir dönemdesin? Nasıl bir Cemre var şu an bizim
gördüğümüzün ardında?
- Kendisiyle daha barışık ve sağlıklı yaşamasını öğrenen bir Cemre var. İşine
tutku ve sıcaklık ile sarılan, kendine ve değerlerine güvenip sahip çıkmaya
başlayan.