"Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı
Yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta" gibi onlarca unutulmaz dizeye imza
atan Ahmet Haşim ölümünün
87'nci yıl dönümünde anılıyor.
Ahmet Haşim, Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey ile Sara Hanım'ın oğlu olarak dünyaya geldi. Ahmet Haşim'in doğum tarihi, çeşitli kaynaklarda 1883 ile 1887 arasında değişiklik gösterse de M. Kaya Bilgegil'in Milli Eğitim Bakanlığı Arşivinden tespit ettiği son bilgilere göre, 1887 olduğu kesinlik kazanıyor.
Baba tarafından pek çok alim yetiştirmiş Bağdatlı Alusizadeler'e, anne tarafından ise Kahyazadeler'e mensup olan Haşim, Irak'ın başkenti Bağdat'ta dünyaya geldi.
İlk şiirini henüz 13-14 yaşlarındayken kaleme aldı
Yazar Haşim, babasının Arap vilayetlerinde sürdürdüğü memuriyeti sebebiyle ilk öğretimini farklı yerlerde tamamladı. Bu dönemde Arapça öğrenen yazar, annesini küçük yaşta kaybetti. Haşim'in çocukluğu, ileride hatıralarını yazacağı "Şiir-i Kamer"deki dizelerde izlerinin görüleceği yalnızlık ve acı duygularıyla Dicle kıyılarında geçti.
Henüz 8 yaşındayken annesini kaybeden Haşim, babasıyla İstanbul'a geldi, Numune-i Terakki okuluna giden Haşim, pek iyi bilmediği Türkçeyi geliştirdikten sonra Mektebi Sultani'de (Galatasaray Lisesi) eğitim almaya başladı. Tevfik Fikret ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu gibi hocaların öğrencisi olan Haşim, liseden 1907'de mezun oldu.
Ahmet Haşim, okulda derslerine giren Tevfik Fikret'in izlerinin görüldüğü "Hayal-i Aşkım" başlıklı ilk şiirini henüz 13-14 yaşlarındayken Ömer Seyfettin'in de yazdığı "Mecmua-i Edebiye" adlı dergide yayımladı. Haşim'in edebiyata olan ilgisinde edebiyat öğretmeni Ahmed Hikmet Müftüoğlu ile bir arkadaşının ona verdiği "Fransız Şiir Antolojisi" adlı eserin de büyük etkisi oldu.
Şair, romancı ve oyun yazarı İzzet Melih Devrim'le de yakın dost olan Ahmet Haşim, arkadaş çevresi içerisinde bulunan Hamdullah Suphi Tanrıöver, Emin Bülent Serdaroğlu ve Abdülhak Şinasi Hisar'la da edebiyat sohbetleri yapıyordu.
İlk şiir kitabı "Göl Saatleri" büyük beğeni topladı
Usta edebiyatçı, mezuniyetinin ardından bir süre Osmanlı İmparatorluğu'nun tütün inhisarını elinde bulunduran Reji İdaresi'nde memur olarak çalıştı. Bir yandan da Mekteb-i Hukuk'ta eğitim almaya devam eden Haşim, İzmir Sultanisi'nde Fransızca öğretmenliğine atandıktan sonra hukuk öğreniminden vazgeçerek 1910'da İzmir'e yerleşerek öğretmenlik, 1912-1914 arasında ise Maliye Nezareti'nde çevirmenlik yaptı.
Sanata ve edebiyata olan ilgisi Galatasaray Lisesi'nde başlayan şair, 1909'da başlayan Fecr-i Ati hareketine katıldı. Edebiyat ve sanat dergilerinde yazan genç edebiyatçıların birleşmesiyle oluşan topluluk, "Edebiyatı ideolojinin değil, estetiğin emrine vermek" prensibinden hareketle çalışmalarda bulundu.
Haşim, edebiyat serüveninde her ne kadar Fecr-i Ati hareketi içinde görülse de yalnızca bir kez toplantısına katıldığı topluluğun 1913'te dağılmasının ardından uzun bir sessizlik dönemi geçirdi.
I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla dört yıl ihtiyat zabiti olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu'yla birlikte savaşa katılan yazar, askerliği sırasında Anadolu'nun birçok yerini görme fırsatı buldu.
Usta edebiyatçı, savaş sonrası Düyun-u Umumiye İdaresi'ne, bu kurumun dağılmasının ardından ise Osmanlı Bankası'na girdi.
"Akşam" ve "İkdam" gazetelerinde fıkra, tenkit ve kronikler yazdı
Ahmet Haşim, memuriyet hayatına devam ederken İstanbul'da çıkan "Akşam" ve "İkdam" gazetelerinde fıkra, tenkit ve kronikler yazmaya başladı. Gazetede yazdıklarının bir kısmını daha sonra "Gurabahane-i Laklakan" adlı kitabında toplayan Haşim, 1921'de "Dergah" adlı dergide yayımladığı şiirlerinin bir kısmını da "Göl Saatleri" adlı kitapla okurların beğenisine sundu.
Şeyh Galip'ten izler taşıyan ve "Göl Saatleri", "Göl Kuşları", "Serbest
Müstezatlar" ve "Muhtelif Şiirler" olmak üzere dört bölümden oluşan bu kitap
üzerine, Türk şiirinde Yahya Kemal Beyatlı'dan sonra saf (öz) şiirin en önemli
temsilcisi olarak Ahmet Haşim gösterildi.
Böbrek rahatsızlığı tedavisi için 1924'te Düyun-ı Umumiye'den aldığı
ikramiyeyle Paris'e giden Haşim, 1926’da yeniden Paris'e, 1932'de ise
Frankfurta gitti, ancak iyileşemeden döndü.
Başarılı şair, "Resimli Kitap", "Dergah" ve "Yeni Mecmua"da 1905-1908 yılları
arasında yazdığı şiirlerini, 1926'da "Piyale" adlı kitabında bir araya
getirdi. Kitabın "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" bölümünde görüşlerini
aktaran şair, şu ifadelere yer verdi:
"Şair, ne bir gerçek habercisi, ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir
kişi, ne de bir yasak koyucudur. Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için
değil, hissedilmek için yaratılmış, müzik ile söz arasında ama sözden çok
müziğe yakın ortalama bir dildir. Düzyazıda anlatımı yaratan öğeler, şiir için
söz konusu olamaz. Düzyazı, us ve mantık doğurur. Şiir ise algı bölümleri
dışında isimsiz bir kaynaktır. Gizliliğe, bilinmezliğe gömülmüştür. Şairin
dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için
şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün
anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir. Şiiri ortak bir dil olarak
düşünenler, boş bir hayal kuruyor demektir."
Günün meselelerine dair kaleme aldığı makalelerin bir kısmını, Paris gezi notlarını da ekleyerek, 1928'de "Bize Göre" adlı kitabında toplayan Haşim, Frankfurt'taki günlerini de "Frankfurt Seyahatnamesi"nde yazıya döktü.
Empresyonizm ile sembolizmin etkisiyle eserlerini ele aldı
Ahmet Haşim, şiirlerinde musikiye de yer verirken empresyonizmle sembolizmin etkisiyle eserlerini ele aldı."Sanat için sanat" anlayışını benimseyen başarılı edebiyatçı, şiirlerinde imge ve iç ahenk bakımından zengin bir üslup kullanırken Türk edebiyatında "akşam şairi" olarak tanındı.
"Ömrüm benim için bir ateşti" diyen usta yazar, yaşamının son günlerinde
"Güzin" ismiyle seslendiği Zarife Özgünlü ile evlendi.
Haşim, hastalığı yeniden nüks edince 4 Haziran 1933'te Kadıköy'deki evinde, 49
yaşındayken vefat etti ve Eyüp Mezarlığı'na defnedildi.
Şair ve yazar Ahmet Hamdi Tanpınar, Haşim'in edebiyatı üzerine kaleme aldığı
bir yazısında şu değerlendirmelerde bulunmuştu:
"Biz ilk defa Ahmet Haşim ile Avrupalı manasında ve beşeri nispette büyük
şiiri tanıdık. Şiirin arkasında bütün bir estetik ve nizam aleminin
mevcudiyetindeki zarureti öğrendik. Bu itibarla Dergah Mecmuasında çıkan
'Piyale' mukaddimesi hakiki bir dönüm yeridir. İki türlü şair vardır. Birisi
umumun kabule mütemail olduğu manada ilhamlı şairdir. Günlerin ve anların
getirdiklerini kendisine has bir teknikle ören adam. İkinci kısım şairler ise
bunun tam zıttıdır. Eserlerinde tesadüfün hiç bir müdahalesini kabul etmez,
şiiri hariçten gelen bir itişin zaruri neticesi olarak değil, zekanın iradi
bir gayreti olarak anlarlar. Ahmet Haşim bu cinstendi. Kendi iradesi, kendi
zihni cehdiyle yapmış olduğu dünyayı kendi nizamıyla terennüm etti."
Usta edebiyatçının eserleri şöyle: "Göl Saatleri" (1921), "Piyale (1926), "Bize Göre" (1928), "Gurebah"âne-i Laklakan" (1928), "Frankfurt Seyahatnamesi" (1933) Ahmet Haşim Bütün Şiirleri (Vefatından sonra 1987)