Özet (TL;DR) @ 2017-12-14T23:47:00.000Z: Selim Sezer’e göre ‘tarihi’ diye nitelenen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İTT) İstanbul zirvesinde zaten yıllardır ifade edilen konular tekrar edilmiş oldu ve bu anlamda yeni bir şey gerçekleşmedi.…



Selim Sezer'e gore 'tarihi' diye nitelenen İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İTT) İstanbul zirvesinde zaten yıllardır ifade edilen konular tekrar edilmiş oldu ve bu anlamda yeni bir şey gerçekleşmedi. Trump'ın bu kararıyla 'kendi ayağına sıktığını' soyleyen Sezer, yaptırım gucu olmayan kararların etkili olamayacağı goruşunde.

ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudus'u İsrail başkenti olarak tanıdıklarını ilan etmesinin ardından İstanbul'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinden 'Doğu Kudus'u Filistin'in başkenti olarak tanıyoruz' kararı çıktı. Teşkilata uye birçok devletin zirveye alt duzeylerde katılım gosterdiği gorulurken bunun ne anlama geldiğini, kararın olası sonuçları, sahadaki gerçekliklerle birlikte bolgeyi yakından takip eden Nişantaşı Üniversitesi oğretim gorevlisi Selim Sezer ile konuştuk:

' TRUMP İSRAİL'İN İSTEDİĞİNİ YAPTI'

Selim Sezer'e gore ABD Başkanı Trump, Kudus'u dunyanın ihtimal vermeyeceği bir şekilde İsrail'in başkenti ilan ederek İsrail yonetimin istediğini yapmış oldu ve bu kararın ardından toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın aldığı kararları da birkaç farklı duzlemde değerlendirmek mumkun:

"13 Aralık 2017 tarihinde toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesi sonuçları itibariyle 7-8 maddelik bir sonuç deklarasyonu çıktı ve burada en onemli madde olarak gorulen şey, başkenti Doğu Kudus olan Filistin Devleti'nin tanınması oldu. Aslında iki yonlu bir durum var; bir taraftan 1967 sınırları içerisinde Filistin'in devlet olarak tanınması yonunde dunyaya bir çağrı var, diğer taraftan da Doğu Kudus'un Filistin'in başkenti olarak gorulmesi ve bu yonde bir çağrı var. Bu durumu, birkaç farklı duzlemde değerlendirmek mumkundur. Bir taraftan İsrail yonetimi uzun yıllardan beri Kudus'un tamamını yani batı ve doğu kısımlarını içine alacak şekilde tamamını İsrail kontrolune dahil etmek ve aynı zamanda da İsrail'in ebedi başkenti ilan etmek yonunde bir girişimin içerisindeydi. Trump da seçim surecinde seçim vaadi olarak dillendirdiği şeyi yapıp Kudus'u başkent olarak doğu ve batı ayrımı yapmayarak, butun Kudus'u tanıdığını soyledi. Aslında dunyanın çok da ihtimal vermeyeceği bir şeyi gerçekleştirerek İsrail yonetiminin istediği şeyi yapmış oldu."

' TRUMP'IN KARARININ KISMİ REDDİYESİ'

Sezer'e gore İslam İşbirliği Teşkilatı'nın İstanbul'da gerçekleştirdiği zirveden çıkan kararlar, Trump'ın aldığı kararın kısmi reddiyesi anlamına geliyor:

"Zirveden çıkan karara baktığımız zaman, bu kararın ve yonelimin kısmi bir reddiyesi anlamına geliyor. Öncelikle daha once Birleşmiş Milletler'in (BM) aldığı kararların yerine getirilmesi, ona gore hareket edilmesi ve aşağı yukarı bir uluslararası mutabakat diyebileceğimiz bir şeyin hayata geçirilip, 1967 sınırlarında iki devletli bir çozumun hayata geçirilmesi yonelimi ortaya çıkmış oluyor. Bu reddiye kısmı aslında İsrail'in yapmaya çalıştığı şey, yani Kudus'un tamamının İsrail kontrolune geçmesi ve Trump'ın da desteğiyle başkent olarak ilan edilmesinin aslında reddedilmesi anlamına geliyor."

' ZİRVEDEN ÇIKAN KARAR ZATEN DAHA ÖNCE ALINMIŞTI'

Doğu Kudus'un gelecekte kurulacak olan Filistin Devletinin başkenti olmasının iki devletli çozum planında ongorulen bir şey olduğunu ve birçok buyuk devletle, uluslararası merciinin bunun çağrısını yaptığını hatırlatan Sezer'e gore 'Tarihi zirve' olarak adlandırılan bu zirvede bu yeniden ifade edilmiş oldu:

"Birleşmiş Milletler'e de Trump'ın bu kararıyla ilgili yapılan çağrı Trump'ın kararının reddedilmesi ve bir harekete geçilmemesi durumunda da BM Guvenlik Konseyi'nin bu gundemle toplanması. Trump yonetiminin almış olduğu karar dunya genelinde de kabul gormedi, gorecek gibi de durmuyor ve bu haliyle bir nevi karşı denge oluşturulmuş gibi goruluyor. Bu işin bir boyutunu oluşturuyor. Diğer boyutuna baktığımız zaman zirveyle ilgili gerek Turkiye içerisinde gerek dunya kamuoyunda birtakım beklentiler de vardı. Buradan Trump yonetimine ya da İsrail'e karşı ozellikle bir yaptırım yonunde karar alınabileceği şeklinde birtakım beklentiler ve bu yonde ifadeler vardı. Fakat somut olarak ne Trump yonetimine karşı ne de İsrail yonetimine karşı bu karardan geri adım atmaması durumunda herhangi bir yaptırım uygulanacağı şeklinde bir çağrı çıkmadı. İkinci olarak, ortaya koyulan formul 1967 sınırlarında bir Filistin Devleti'nin bağımsız devlet olarak tanınması ve Doğu Kudus'un başkent olarak gorulmesidir fakat bu aslında yeni bir karar, bir yonelim de değil. Bu yıllardan beri uzerinde konuşulan bir formuldur. Bu kararı 1988 yılında Cezayir'de surgundeki Arafat tarafından Filistin Devleti'nin ilan edilmesine kadar goturebilirsiniz ki, o tarihte hemen aynı gun 12 devlet tanımıştı, 70 kadar devlet aynı haftalarda tanımıştı ve bugun itibariyle baktığınız zaman 136 devlet zaten 1967 sınırları içerisindeki Filistin'i tanıyor. Keza Doğu Kudus'un başkent olması da iki devletli çozum planıyla zaten ongorulen şeydi. Yakın zamanda da birtakım uluslararası merciler tarafından da somut olarak dillendirilmişti. Örneğin Avrupa Konseyi 2012 yılında almış olduğu bir karar var, Kudus'un hem İsrail hem de Filistin'in başkenti olması gerektiği şeklinde bir tanımlama var ki bunun somut karşılığı aslında fiili ayrımın doğu ve batı şeklinde ayrılması. Diğer bir soyleyişle, Batı Kudus'un İsrail'in başkenti olması Doğu Kudus'un de Filistin başkenti olması anlamına geliyor. Rusya Dışişleri Bakanlığının nisan ayında daha somut olarak bunu soylediği bir ifade var, hatta 'Boyle goruyoruz' denilmişti. Yani 'Batı Kudus bizim için İsrail'in başkentidir, Doğu Kudus de Filistin'in başkentidir ya da başkenti olmalı ve iki devletli çozum hayata geçirilmelidir' deniliyordu. Şimdi butun bunlarla birlikte baktığımızda zirvenin kararlarında aslında yeni olan bir şey yok. Yani yıllardır zaten ifade edilen formuller bunlar. Butun bunlar yeniden ifade edilmiş oldu yani 'Tarihi Zirve' olarak tanımlanıyor ama aslında tarihi ya da ilk defa soylenmiş ve ilk defa çağrı yapılmış bir şey yok, uzun zamandır zaten uzerinde konuşulan ve Avrupa Konseyi, Rusya dahil olmak uzere birçok uluslararası merciinin ve buyuk devletlerin tanımladığı, çağrısını yaptığı bir şeydi. Bu tekrar edilmiş oldu."

' TRUMP İÇ POLİTİKAYA YÖNELİK ADIM ATMIŞ OLABİLİR'

Trump'ın seçim doneminde kendisine destek oluşturmak için 'İsrail meselesinde daha adil' olacağım diyerek kimi vaatlerde bulunduğuna vurgu yapan Sezer'e gore son zamanlarda iç politikada sıkışan Trump kararını bu bağlamda almış olabilir:

"Tam da İsrail'in Kudus'un tamamını başkenti ilan etme ve Trump'ın da bunu destekleme kararı duşunulduğunde ve dunyada giderek iki devletli çozum hala gerçekçi mi acaba diye tartışılan bir donemde, iki devletli çozum ile ilgili eski formulun yeniden ortaya konulması tabii ki yeni tartışmaları da beraberinde getirmiş oldu. Bunun surdurulebilir olup olmadığı, yapılabilir olup olmadığı konusunda yeni tartışmaları da doğurmuş oldu. Bunun iç politikayla bir duzeyde ilgisi olabilir. Yani Evanjelikler vesaire uzerinden açıklamak, yani bu tur kimlikler ve dini meseleler uzerinden dunya siyasetini yorumlamaya çalışmak her zaman sorunludur. Bu temel uzerinden tanımlamayacağım ama iç politikayla ilgisi şu; bu zaten seçim vaadi olarak gundeme getirilmişti. Trump'ın seçim surecinin başında 'ben İsrail-Filistin meselesinde adil olacağım' şeklinde bir duruşu vardı. Bunun uzerine bildiğimiz birtakım AIPAC vesaire başta olmak uzere İsrail Lobisi diye adlandırılan birtakım enstitulerin, duşunce kuruluşlarının Hillary Clinton'a doğru yoneldiğini hatırlıyoruz. Bunun uzerine gundeme getirilmiş bir şeydi. Tum bu çevrelerin, kesimlerin Başkanlık surecinde desteğini almak uzere dile getirilmiş seçim vaadiydi bu. Şimdi Trump'ın ABD içindeki şu anda içinde bulunduğu sıkıntılı durumlar da malum. Özellikle Flynn uzerinden donen dava gibi şeyleri duşunduğumuzde iç politikada daha geniş bir kitle desteğine ihtiyaç duyduğu için daha onceki bu vaadi bu doğrultuda da gundeme getirmiş olabilir. Yani bu anlamıyla da iç politikayla bağlantısı olabilir."

' KARAR ABD-SUUDİ ARABİSTAN DİPLOMASİ TRAFİĞİNİN BİR PARÇASI MI SORUSU AKILLARA GELİYOR'

ABD Başkanı Trump'ın damadı ve danışmanı Jared Kushner ile Suudi veliaht Muhammed bin Selman arasındaki yoğun goruşmelere dikkat çeken Sezer'e gore Suudi Arabistan'ın bu sureçte rolunun olduğunu duşunduren birçok şey var:

"Ama bu çok daha geniş bir şeyin parçası gibi duruyor ve henuz somut olarak tanımlanabilir, kanıtlanabilir olmamakla birlikte Suudi Arabistan'ın bu sureçte bir rolunun olduğunu duşunduren birçok şey var. Özellikle Suudi Arabistan veliaht prensi ve yakın zamanda tahta çıkması beklenilen Muhammed Bin Selman ile Trump'ın danışmanı ve aynı zamanda damadı olan Jared Kushner arasında uzun zamandan beri çok yoğun goruşmeler oluyor. Bolgeyle ilgili birçok mesele iki taraf arasında goruşuluyor ve çeşitli formuller uretiliyor. Tam bunların uzerine bu karar çıkınca acaba bu Kushner-Selman ya da ABD-Suudi Arabistan diplomasi trafiğinin bir parçası mı sorusu akıllara geliyor. Zaten aynı zamanda Suudi Arabistan'ın İsrail ile normalleşme yoluna girmesi, yakın zamanda bir buyukelçilik açacağı gibi şeylerin konuşulduğu bir donemde gerçekleşti bu. İşin bu boyutu da var. Bir de bunun uzerine dun İstanbul'da duzenlenen zirveye Suudi Arabistan devlet başkanı duzeyinde katılmadı, daha alt duzeyli bir katılım gerçekleştirdi ve sonrasında da yaptığı açıklamada şoyle bir şey soylenildi: "Doğu Kudus'u başkent ilan etmek Filistinlilerin hakkıdır." Yani biz bu kararın altına çok da imza atmıyoruz ama onların da hakkıdır gibi bir anlam da çıkıyor. Butun bunları duşunduğumuzde gerçekten Trump yonetimi ve Suudi Arabistan birlikte hareket ederek yeni tipte bir iki devletli, Kudus'u dışarıda bırakan bir çozum olabilir bu."

' TRUMP KENDİ AYAĞINA SIKTI'

Daha onceki Filistin-İsrail barış goruşmelerinde ABD'nin rolune değinen Sezer'e gore ABD masada ancak İsrail ile aynı tarafta yer alarak bulunabilir çunku artık tarafsızlık ve adillik iddiası ciddiye alınmayacak seviyeye geldi:

"Trump'ın onunde bir yol haritasının olduğu Kudus'un olmadığı, Batı Şeria'nın bir kısmının olmadığı, Gazze'yi de, şimdiki Batı Şeria'nın bir bolumunun dahil olacağı Filistin devleti temelli bir iki devletli bir çozum projesi uzerinde çalıştığı uzun suredir soyleniyordu. Keza İsrail basınında yazılanlara bakarsak, bunu bir İsrailli bakan da soyledi. Bazı Arap ulkeleriyle koordinasyon kurulup onlardan destek alındığı, yeşil ışık alındığı şeklinde ifadeler vardı. Şimdi hepsini birleştirdiğiniz zaman taşlar biraz daha yerine oturuyor. Bir de ABD-Suudi Arabistan işbirliği içerisinde Kudus'suz bir Filistin Devleti'nin kurulması şeklinde bir yonelim oluşuyor. Ancak bu çok da kolay hayata geçirilebilir bir şeymiş gibi gorunmuyor. Yani uluslararası hukukun yıllardan beri mutabakata vardığı birçok nokta, BM'nin Kudus'un statusunun değiştirilemeyeceği yonunde. Artık 'tartışılmaz' hale gelmiş bir takım şeyler varken bunların vurgulanması çok kolay olmuyor. Bu kararla birlikte ikinci olarak, pek çok yorumcunun haklı olarak işaret ettiği bir nokta var: Bu kararla bir anlamda Trump kendi ayağına sıkmış oldu çunku daha onceki İsrail-Filistin barış goruşmeleri olarak adlandırılan sureçlerde ABD'nin hep aktif bir rolu vardı. Biraz arabulucu rolu de vardı. Şimdi dengeleri bu şekilde alt ust eden bir karar alındıktan sonra ABD'nin aynı şekilde arabulucu olarak bu sureçlere katılması imkansız olacaktır. Çunku herhangi bir tarafsızlık iddiasında bulunması beklenemeyecektir. İsrail ile ABD masanın aynı tarafında yer alacak şekilde barış goruşmelerine dahil olabilir. Fakat Obama yonetimi sırasında ABD'nin biraz daha tarafsızlık ve arabulucu rolu oynamaya çalıştığını biliyoruz ve bu doğrultuda Obama yonetiminin pek çok kararı da var. Yani Doğu Kudus'de ve Batı Şeria'da İsrail yerleşimlerinin durdurulması bunun başında geliyordu. Netanyahu ile Obama'nın arasının son derece kotu olduğunu herkes biliyor ve hatırlıyordur. Şimdi bu noktaya gelindikten sonra aynı pozisyonunu surdurmesi mumkun değildir diyorum. Yani bir arabulucu rolu oynaması ya da adil ve tarafsız bir şekilde bu sureçte yer alacağı iddiasında bulunmayacaklardır, bulunurlarsa da pek fazla ciddiye alınmayacaklardır. Ama zaten hiçbir zaman tarafsız olmasını beklenemezdi ama masada İsrail ile aynı tarafta yer almak ya da dolaylı destek şeklinde surecin bir parçası olması bu haliyle mumkun olabilir."

' SUUDİ ARABİSTAN DENGELERİ GÖZETMEYE ÇALIŞIYOR'

Suudi Arabistan'ın, ABD'nin Kudus kararı sonrasında izlediği politikalarda iç ve dış dengelerini gozetmeye çalıştığına vurgu yapan Sezer'e gore Suudilerin bu dengede hangi yone ağırlık vereceğine bağlı olarak İslam dunyası içerinde bir çatlak meydana gelebilir:

"Bir çelişki ya da yol alamama durumunun oluşması için Suudi Arabistan'ın resmi olarak bu kararı kabul etmediğini ifade etmesi gerekir. Diğer bir deyişle, kabul etmeme değilse bile doğrudan kendisinin altına imza attığı bir karar olmamış oldu. Bir takım dengeleri gozetmek durumundalar tabii ki. Bir taraftan Trump'la ciddi bir ilişkileri ve İsrail ile normalleşme arayışları var ama diğer taraftan da Muhammed bin Salman'ın yakın gelecekteki krallık sureciyle birlikte, Arap-İslam dunyasının lideri olmaya çalışan bir Suudi Arabistan var karşımızda, keza İslam İşbirliği Teşkilatı içindeki konumu da bununla ilgili. Her ne kadar krallıktan bahsediyor olsak da kendi kamuoyuna karşıda şu veya bu duzeyde sorumlu olduğu için kendi durduğu yerden bir dengeyi gozetmek zorunda. Yani yapılan şeyin boyle bir dengenin sonucu olduğunu duşunuyorum. Toplantıya çok alt duzeyde bir katılım gerçekleştirme ve sonrasında da yapılan açıklamada 'biz destek veriyoruz' demek yerine Doğu Kudus'un başkent yapılması Filistinlilerin hakkı gibi bir açıklamanın yapılması gibi bir durum var ama bunun bir reddetme, 'Biz bu kararı kabul etmiyoruz, bizim irademiz dışında alınmıştır' gibi bir açıklama da yapılmadı. Bu anlamıyla açıktan bir reddiye ya da karşı karşıya geliş olmadığı için boyle bir durum olmayacaktır. Zaten şunu da duşunuyorum: İİT boyle bir karar aldı ama bu kendi başına bir yaptırım gucu, uygulama gucu olan bir şey de değil. Bu aslında bir goruş beyanı, bir tavır anlamına geliyor ve en azından buna ilişkin gorunurde bir çatlak oluşmuş değil. Fakat surecin sonraki evrelerinde, Trump'ın ne kadar ısrarcı olacağına bağlı olarak, Suudi Arabistan'ın kendi dengeleri içerisinde hangi tarafa ağırlık vermeyi tercih edeceğine bağlı olarak onumuzdeki donemlerde, gerek İİT içerisinde ya da genel olarak İslam Dunyası içerisinde bir takım çatlakların gundeme gelmesi soz konusu olabilir. Fakat şu an için bunu somut olarak tanımlayabilir durumda değiliz."

' YAPTIRIM GÜCÜ OLMAYAN KARARLAR ETKİLİ DEĞİLDİR'

Sezer'e gore İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kararlarının kendi başına bir yaptırım ve uygulama gucu yok, bu gucun sağlanması için yaptırım gucu olan mercilere gitmek gerekiyor:

"İslam İşbirliği Konferansı'nda alınan kararın kendi başına bir yaptırım ve uygulama gucunun olmaması duşundurucudur. Daha fazla yaptırım gucu olan mercilere goturulmesi, orneğin gerçekten BMGK'da bir gundem haline gelmesi, bu şekilde Kudus'un statusunun tartışılmaz olduğu gibi bir kararın alınması ya da İsrail ve Filistin taraflarının uzlaşacağı, rıza gostereceği bir formul bulununcaya kadar Kudus'un statusunde herhangi bir değişiklik yapılmayacağı yonunde uluslararası hukuk yonunde bağlayıcı bir kararın alınması gerekir. Ancak bu durumda gerçekten engelleyici olur. Ya da diğer seçenek askeri yontemlerin kullanılması ve mevcut statukonun bozulup yerine başka bir şeyin geçirilmesi olur. Ama eğer şu anda bunun da ihtimal dışı olduğunu, gerçekleştirilebilir bir şey olmadığını duşunuyorsak daha buyuk çaplı uluslararası merciler tarafından bir karar alınması durumunda ancak o olabilir."

**

(C) AFP 2017/ AHMAD GHARABLI

'DOĞU KÜDÜS DİYE BİR GERÇEKLİK ORTADAN KALKIYOR'**

Selim Sezer son olarak sahadaki değişimlerden bahsederek, tum dunyanın gozu onunde Doğu Kudus diye bir gerçekliğin ortadan kalktığını, Trump'ın ilan ettiği kararının da hayata geçirilen bu şeyin resmi politika haline gelmesinden ibaret olabileceğini soyledi:

Yoksa şu andaki gidişat ve fiili durum ozellikle son 5 yıldaki duruma baktığınız zaman giderek artan yerleşimler meselesi, şehrin demografisinde yaşanan değişiklikler ve arazilerde, ev yıkım tartışmalarına kadar aslında zaten Doğu Kudus diye bir gerçeklik ortadan kalkıyor ve tedrici bir şekilde Kudus'un doğusu da İsrail'e ilhak olma surecinde. Yani aslında şoyle bir tanımlama yapmak da çok yanlış olmayabilir: Trump'ın açıkladığı şey zaten dunyanın gozu onunde gerçekleşen ve adım adım hayata geçirilen bir şeyin resmi politika haline getirilmesinden ibaret de olabilir. Yani sıfırdan soylenmiş bir şey de değil. Gidişat zaten oyleyken bunun ABD gibi dunyanın hala super gucu olan bir devletin desteği altına girmesi meseleyi başka bir boyuta, daha ust bir noktaya taşımış olabilir Boyle bir tanımlama yapmak daha doğru olacaktır. Yoksa gidişat zaten bu yonde ve bunun durdurulması için-eğer durdurulması gerektiğini duşunuyorsak- çok daha etkilidir. Yani İİT'yi aşan başta BMGK olmak uzere çok daha etkili de yaptırım gucune sahip uluslararası mercilerin devreye girmesi gerekir. Aksi halde butun bu soylemler yani '1967 sınırlarında Filistin Devletini tanıyoruz, Doğu Kudus başkentidir' soylemleri anlamlıdır, iyidir ama somut olarak ne getirir sorusu ciddi bir sorudur. Muhtemelen hiçbir şey getirmeyecektir. Hatta bunların hiçbirinin yeni formuller olması, yıllardır zaten dillendirilen formuller olması ve şu anda insanların halen bu formullerin uygulanabilirliği gerçekten var mı diye tartıştığı donemde ortaya konulan kararlar bunlar. Dolayısıyla sahadaki gerçeklik bakımından nasıl olabileceği konusunda çok ciddi soru işaretleri var."